İnsan gerçeklige karşı çıkarak kendi gelecegini oluşturur

  Hiç yorum yok


 Medeniyetimize ve uygarlıgımıza dair birçok yeni buluş ve keşif genellikle toplumsal faliyetler sonucu gerçekleştirilmiştir. Aslında toplumsallaşma bile kendi başına bu tezimizi desteklemektedir. Hararinin homo deus kitabında şöyle bir örnek vardır. Bir stadyum dolusu maymunu aynı ortama koyun ve sonucunda ortaya çıkan kargaşayı izleyin der. Aynı durumda olan insanlar sözgelimi mitinglerde savaşlarda ve konserlerde mükemmel bir uyumla birlikte yaşamaktadır. Bunu saglayan şey büyük oranda ortak çıkar yani "pragmatizm" olarak görülse de aslında bu konu bile insanın dogaya karşıtlıgıyla alakalıdır.

Dogadaki birçok canlı pragmatistittir ancak genellikle kendisi için, kendi çıkarlarını düşünerek yaşar ancak insan için durum karşılıklı yani benim menfaatine olan durum komşum yada arkadaşım içinde geçerli diye düşünülmektedir. Henüz çokda geç olmayan insanlıgın ilk aşamalarında aslında insan gerçeklige yabancıydı bunu dememin sebebi "insanlıgın akla kulak vermesi" di. Diger canlıların aksine geçmişi hatırlamak gelecekte daha iyi olanaklara kavuşacagını hayal etmek insanı yaşama baglayan önemli şeylerden biriydi. Öyle ki baktıgınız zaman hayatımızı temelden şekillendiren şeyler aslında dogaya hiç uygun olmayan dogaya aykırı şeylerdir. 

İnsan dogaya uygun yaşamalı düşüncesi günümüzde çok popülist ve natüralist bir yaklaşım benimsemekten başka birşey degil bence, misal ilk çıktıgında ne işe yaradıgını bilmedigimiz bir icadın zamanla bize hala bir faydası olmadıgını bilmemize ragmen neden hala o şeyi delicesine baglanır kalırız. Bu soyut örnegi somutlaştırıyım izninizle Bir televizyonunuz var eski ancak zamanla o şey sürekli yenileniyor lcd çıkıyor led çıkıyor oled çıkıyor sürekli degişip güncelleniyor ancak size yemek içmek barınmak çogalmak gibi dogrudan hiçbir faydası yok ama siz o şeyin yenisi çıktıkça merakınıza ve zamanın getirdiklerine yenik düşerek ona sahip olmak istiyorsunuz.

Burada siz farkında olmasanızda soyut bir mekanize toplumun parçası olmuş hale geliyorsunuz. Diyelim ki televziyon ne kadar gelişirse gelişsin size bir faydası yok ancak şunu düşünün o televizyonu üreten insanların yada makinelerin çalışmasını ve varlıgını devam ettirmesi yine başka insanların işbirligi sayesinde mümkün oluyor. Yani size faydası olmayan şey alınıp satılarak üretilerek ihraç edilerek aradaki yüzlerce insanın para kazanması işletmesini devam ettirmesi ve bünyesinde çalıştırdıgı onlarca insanın ihtiyacı olan yemek uyumak barınmak gibi hayati faliyetlerini karşşılamasına yol açıyor. 

Bu noktada şu aklınıza gelebilir neden televizyon bilgisayar gibi şeyler üretmek yerine şeker un yag sebze meyve üretmek yada daha iyi evler yapacak robotlar üretmiyoruz. aslında yapılıyor yüz yıllık bir sürede tarımda yaşadıgımız sanayi devrimine bakın gelişmiş tarımsal makinelerle yapılan çiftçilik 140 kişinin gıda ihtiyacını karşılıyor [kaynak] Bundan yüz yıl sonra bu şekilde modern toplum gelişmeye devam ederse sanayi, bilgi işlem ve birçok alanda insanlıga daha fazla zaman kalacak.

İşte geldik boş zaman konusuna daha demin dedigimiz o televizyonlar internet bilgisayar akıllı telefonlar yalnızca faydalı oldugu içinmi her evin içinde tabiki hayır. eger öyle olsaydı bu kadar çok gelişmezdi. Şuna inanıyorumki insan boş zamanda önemli şeyler yaptıgından daha yaratıcı olmaktadır. bunu yalnızca boş zamanı dolduran iş ve ugraşlar olarak degil yalnızca düşünce olarak bile degerlendirebilirsiniz. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri en çok toplumsal- politik örgütlenmeye sahip bu demek oluyorki telnologi geliştikçe boş zaman artıyor boş zaman artııkça düşünen toplumları kontrol altına almak zorlaşıyor."aslında devlet büyük oranda kitle kontrol aracıdır" buna engel olmak için ise bizlere bu tür katma deger üreten ama dogrudan hiçbir faydası olmayacak olan şeyler üretilir. Aslında tüketerek varoluyoruz tıpkı ilkçaglardaki gibi.

İnsanlıgın ilk evrelerinden bu yana gelişimini bir düşünün yada bu tür filmler izleyip kitaplar okuyun çogunda gökyüzüne bakıp oralarda birilerinin oldugunu kendilerini izledigini birgün birlikte olacaklarını düşünürler. hangimiz yapmıyoruzki bunu? Birgün ölecegimizi biliyoruz nesnel şekilde bunun farkında herkes insan bu yönüyle gayet rasyonel yaklaıyor. Ancak herşeyi anlama ve açıklama istenci duyan meraksal akılcılar ise bunun çok acı bir durum oldugunun farkında bir çözüm aranıyor. Ve herkes toplum içerisinde özgürce düşüncelerini paylaşabildigi için yeni bir gerçeklige karşı çıkış meydana getiriyor. 

İnsan rasyonel midir ? bu soruya çogu kayak evet yada hayır der ancak algılayabilen bir bilince sahip canlı olan her varlık evet hem biraz rasyoneldir hemde irasyoneldir. çünkü toplum içerisinde yalnızca kararlar ve uygulamalar rasyoneliteye ihtiyaç duyar Toplumun dogrudan kökenleri ise daha çok romatizm "duygular hisler" ile alakalıdır. 

Neden gelecekten kaygı duyarız? bu gayet dogaldır çünkü düşünüldügü zaman amaçsız yaşamın hiçbir anlamı olmayacagını biliriz. rasyonel düşünceli her insan ise kendisi için ve aidiyet hissettigi grup için en iyisini ister. Ancak bizim rasyonel olmamız bizim istencimizle orantılıdır. Dışardaki şeylerin ise kendi istençleri vardır o ise onlar için rasyoneldir. Misal gelecek kaygısı duyan bir genç okudugu bölümde iş sahibi olmak ister birçok yere birçok sınava başvurur bu onun istencini gösterir iyi bir durumdur ve genelde o şeyin olmasına saglar ancak. Yanlış olan ise yanlızca isteyerek birşeylerin gerçekleşecegini sanmak bu hatadır. Birşeyler istersin o olmazsa naparsın ya başkasını denersin yada daha fazla gereksinim toplarsın yada vazgeçersin. bu şekilde herşey kendi içerisinde devam eder gider. 

İstedigimizin olmaması bizi üzmemeli yada istedigimizden daha fazlası oldu diye bizim kişiligimizi bozmamamlı çünkü birşeyi elde etmek o şeye sahip oldugunuz anlamına gelmez. İnsanın şu dünyadaki sahip oldugu tek şey kendi kişisel benligi ve kişiligidir asıl istenen ise onun en iyi olması olmalıdır.