yaşam bilgeligi üzerine

  Hiç yorum yok


yaşam bilgeligi üzerine

Bilgili insan kimdir ?

Bilgili olmanın sınırları nerede başlar ?

Gerçek bilgi nedir ?

Hangi kriterlerden sonra kişiye bilgili denir ?

1- bilgiyi arayan bilgiyi asla bulamayan ama edindigi tecrübeler ve epistomolojik kazanımları sayesinde iyi ve kötü ayrımını yapabilme yetisi kazanmış bu sebeplede gerçek dedigimiz hakikat edinimini kazanmış kişi biligi kategorisinde bulunur. Aslında insan her zaman bilmediginden sorumludur çünkü aklın eristigi noktaya kadar kişinin ufku büyüktür ancak duyular sınırlıdır ve o sınırın ötesini aşmak için ya toplumsal aklı kullanır bunu kullanması için yine toplumun içinde topluma hizmet etmiş olması gerekir yada uzun süreli içe dönüşle kazandıgı bir içe dönük bilgi kazanır bunun adı ise fikir ehli denir. Bilgi ehli entellektüeldir yani oturup kalkmasını insan içinde yaşamasını bildikleri için genelde insanlara yol gösterici olarak iyi yerlerde bulunurlar. fikir ehli ise düşünce ehlidir toplumdab bagımsız yaşamaları ve varlıga bakış şekilleri ile gerçegi uzlette ararlar sözleri ve düşünceleri ile diger insanlardan ayrıldıkları gibi derin ve kazanılması güç sözlerle yarına kalıcılıkları daha fazladır.

2- Eski tasavvufçular yani islam entellektüelleri bilgi hayretle başlar hikmetle tamamlanır demiştir, buna biraz açıklık getirecek olursak şöyle deriz. insan ömrü dışında yalnızca zihni soyutlamasının erişebilecegi ölçüde kazanım sahibidir. mekan ve zaman ikiligi insanın bakışını sınırlar ancak zihnin sınırı yoktu bu sebeplede kişi  görmeye başladıgı zaman varlık bilim onu şaşırtmaya başlar. Her görünen her işitilen aslında bir sırdır kişiye görmeye başladıgında en sıradan oluşlar bile ardında devasa bir hikmet barındırır. 

3-Herşşeyin bilgisini kazanmak mümkün degildir ama bişeyler bilmek mümkünsede bize en gerekli olanları ögrenmek en önemli olandır o halde nasıl karar verecegiz gerçek bilginin ne olduguna bunun için bazı kriterler belirlememiz gerekiyor.

-Gerçek bilgi zamanın ve mekanın ötesinde olmalı yada bu ikisine yeni bir sınır belirlemeli

-Yarına kalıcılıgı olmalı bunun içinde insan aklına hizmet ettigi gibi insan yaşamına güç kazandırmalı.

-Özgün ve bireysel olmalı daha önce söylenmiş olanı tekrar etmek yalnızca kelime israfından başka birşey degildir kavrayış, düşünce, hafıza ve uygulama olarak en önemli kriterde budur.

-kendi eksikligini kendi tamamlamalı bunun araçlarını kendi bünyesinde taşımalıdır aksi halde kurulan bilgi kolayca yıkılacaktır bunun olmaması için düşünce sistematigi oluşturulurken en akıllıca olanı düzenli ve her noktası bilinen bilgi ortaya atılmalı ki o bizi tekrar eden hakikatçiler bizden sonra ortaya attıkları bilgide bizim bilgimizden yola çıkarak sonuca varabilsin.

4- Aslında bilmiyorum daha dogrusu soktatesin sözünü tekrar edelim bildigim tek şey hiçbirşey bilmedigimdir diyebilen insan gerçek bilgedir. sokakta yada toplum arasında gördügünüz bilgisiz insanlarla karıştırmayın onlarda bilgisizdir ama onların zihin yetileri neyi bilmediklerinden habersizdir. Az da olsa neyi bilmediginin farkında olan ve neler ögrenebilecegini aklı bir tasavvurunu oluşturabilen kişi bilgelik yollarında küçük adımlar atmaya başlamıştır. Misalen degerli ziynetler vcarlıgının yada degerinin farkındamıdır degidir ama onları herkes önemser işte bilge kişide böyledir ögretileri düşünceleri anlatıları ve anladıklarıyla etrafındaki kişilere ışık saçar bu sayede o insanlar onun bildigini bilir ancak o kişi kendisinin neyi bildigini bilmez egerki biliyorum deseydi o zaman kendisini ögrenmeye kapatacak ve karanlıı aydınlatan ışıgı södügü için diger aydınlıkların arasında karanlıgın sınrında öylece kalacaktır.

Gerçektende dünyada anlamı oluşturan sayılı kişiler oldugu için insan medeniyeti bu seviyeye ulaşmıştır. teodikenin kaybolacagı kesindir ancak hikem ul ılmiye nin kalıcılıgı ise düne dair sözlerin derlenmesi ve daha gür sesle dile getirilmesi ile mümkündür.

özgür aydın ve çagdaş yarınlara...

Herkesin bildigi ama önemsemedigi o gerçek

  Hiç yorum yok

 Evet ölümden bahsediyorum dogumdan sonra yolun sonu olarak gözüken ölümden korktugumuz alıştıgımız hayatın bir parçası yada hayatı anlamlandıran şey olarak degerlendirdigimiz ama kısıtlı olan zamanımızın tadını çıkarmak için bir kenara attıgımız ölüm düşüncesinden.

Yunus Emre ölen hayvan imiş aşıklar ölmez der aşkın ne oldugunu tanımlamaya gelince softalıga vurur işi dergah şeyh yol gösterici maneviyatlarda arar gerçekte aşık olunması gereken şeyi. 

Bir digeri olan Mevlana da şöyle demiş ölmeden önce ölenlergerçek yaşayanlardır aslında der

Bu ve bunu gibi sözler bizlere küçük ama önemli ögütler verir isterseniz ilkinden başlayalım

Beden ölür ve ölmeyede mahkumdur hatta diger canlılardan hiçbir farkı yoktu ona binek benzetmesi yapılır aşka gelince insan birçok şeye aşık olabilir ama bir tekinde karar kılar çünkü o akla ve kalbe en dogru gelen budur bazıları kadını sever bazıları tanrıyı bazılarıda malı mülkü kalıcı olmalıdı ve bizim aşık oldugumuzda bizi kalıcı yapmalı diyerek soyut bir sonsuzlukla bunu ararlar farabinin tanımladıgı tanrı tanımında evrenin bilinci onu kuşatmış ama müdahale etmeyen bir varlıkdan söz eder kendisinden gelen ruhun yani aklın yine kendisine dönecegini söyledigi için hristiyan inancını beslemiştir. Halbuki dervişler ve filozoflar kendilerince böyle anlamlar ürettikleri halde evlenirler ve mal mülk de edinirler. Ölümsüzlügü arar her insan der yunus emrenin sözü aynı zamanda buna ulaşmak için hayvanilikden kurtulmak ve içgüdülerin esaretini bilincin aşması gerekir diyerek bu görüşünü nesnelleştirir. çünkü o vaat edilen ölümsüzlüge özgür bir ruh kavuşabilecektir ancak bunun yoluda eski alışkanlıkları terkederek diye yol gösterir. durmaz ve şunu tekrar eder dünya ve ömür bir hayale aldanmaktan başka birşey degildir gerçek ölümsüzlükde uçup bir yerlere gitmekte de degildir bizi ise yalnızca bizim gibiler anlar der ve yazdıklarıyla söyledikleriyle yaşadıklarıyla nesilden nesile aktarılan bilgisi aslında gerçekte onu ölümsüz yapmış olan tek şeydir denilir. Buradan şunu anlıyoruz bir kez daha gerçek bilgi insana ölümsüzlügün kapılarını aralar.

Bir diger ise ölmeden önce ölmek daha dogrusu bilincin intihar etmesi bedenen yaşamak ama ölümün her an yanıbaşımızda oldugunu hatırlayarak hayatı daha derin ve insanca yaşamayı ögrenmekdiye devam eder. hatta mesnevide şunu der balıkçılar aga takılan balıkları tekneye dktüklerinde cansız balıkları geri denize atarlarmış bir balıgın öylece yerde durdugunu görünce alıp denize geri bırakmışlar işte insan da bu şekilde gerçek yaşamı tadabilir diyerek hikayesini tamamlar ama şunu demekden de geri kalmaz onun soyutlaması ölmeden önce ölünüz ancak özgürlügünüzden sonra gerçek yaşamda yine kendi yolunuzu kendiniz bulacaksınızdır işte tam bir özgürlügün yani artık ölümün bile gerçegini bilen kişinin iyi ve kötüye karar vermede ne denli ölçülü ve aşırı olacagı artık tamamen kendi elindedir. 


Birinci buyrukda ilmin önemini ikinci buyrukda ise irfanın önemini vurgular ilki sonuç cümlesiyken ikincisi aşama cümlesidir.Hayata kendi açısıyla bakabilen bunu görebilmek içinde kendisinden öncekilerin anlattıklarını dinlemiş kimseler pek tabi kendi masallarını yazabilir çünkü masal yazmak aynı zamanda bir yaşam biçimi kurgulamak demektirde her insanın kendine yaptıgı gibi.

Entellektuelizm ve sivil aristokrasi

  Hiç yorum yok

 baslamadan once bir soru insan entellektuelmi dogar yoksa entellektuelmi olur ? Bu soruya yazinin sonunda cevap verecegiz


Herkesin bildigi gibi hickimse esit srtlar altinda dogmaz vr herkes sasirtici bir sekilde herbireyin bir hayati oldugunu sanar kaliblasmis ogretiler bizi is okul ev aile gibi kurumsal mekanizmalarla tanimlanmamiza sebep olur oysa bunlar sadece bizim ihtiyac duydugumuz ekmek yada kagit gibi nesnel seylerdir sadece biz onlara daha soyut derinlikler yukleriz ailemizde ask olur isimize sevgiyle bagliyizdir okulumuzdan memnunuzdur isler yolunda gittiginde hicbirzaman sorun olmaz anca biseylerin ters gitme ihtimali herzaman vardir ve insani en cok urkutende budur aslinda bizi urkutsn sey bizi giderek daha da zayif ve toplum icinde bir siradan birey haline getirir evet toplumu bir makineye benzetirsek her insanda zamanla kucuk bir carkdan farksiz duruma getirilir 

Diyeceksinizki bu konjnun ne alakasi var soyleyelim ensan aslinda entellektuel dogmaz entellektuel olur cunku gencligi ucsuz bucaksiz bir deniz gibi dusunursek yasarken her insanin o denizde ihtiyac duyacagi haritalar olacakdir eger insan kendi gemisinin kaptaniysa ki biz bua ozgur bilinc diyoruz o zaman haritalara yani kitaplara cok fazla ihtiyaci olacakdir eger bir yere ulasma gayesi varsa o yol gosterici haritalarla ulasir bir hedefi yoksada duya cok buyukdur ve gezdikce yeni yerler kesfeder iste okumayi boyle hayal edebilirizde.

Bildigim kadariyla Albert Camus un anne babasi okuma yazma dahi blmiyormus ancak kendisi nobel odul kazandi ve genc yasta ölmesine ragmen ici pekde bos olmayan bazi kitaplar yazdi ayni ssekilde eski zaanin ogreticilerinden platonda o kadar zeki biri degildi ama bu yola adim atmisdi zaten sokratesle bu sayede bugunku universiteler var.


Hickimse dogustan biseyler getiremez herkes esit sartlar altinda dogmadigi gibi esitte yasamaz eger bilerek ve isteyeek esit yasasaydik o zaman dumya belki daha iyi olurdu ama ozgurlukden soz edilemezdi bu fark bizi entellektueligin en onemli kazanimcisi haline getiriyor kolayca marketlere bakkallara girebilirsiniz ama biseyler almak icin bir bedel odersiniz ama kutuphaneler icin ayni durum gecerli degildir isterseniz orada okur istersenizde yaniniza alir kitabi okursunuz ne farki var diyebilirsiniz soyleki marketten aldiklariniz karninizi doyurur kutuphaneden aldiklariniz aklinizi soylede diyebilirsiniz cok okuyorum ama cogunu unutuyorum bu gayet normal bir hafta once ayni gun ayni saatte ne yapdiginizi da hatirlamiyorsunuz ama sizi bugune getiren saniye saniye yasadiginiz kisiliginiz iste iyi yada kotu sizin secilerinizle sekillenen bilgi dagarciginiz okuma kulturunuz sizin entellektuel degerinizi ve kisiliginizi belirleyecekdir.


Gelelim sivil aristokrasiye bu konuyu neden burada isliyoruz diye sorarsaniz bildiginizi varsayiyorum aristokrasi okumus yazmis egitimli kisiler sinifinin yonetimde soz sahibi olmasi demek acak bu durumun siyasetle bir ilgisi yok daha cok toplum yapisiyla alakasi var çünkü biz insanlar toplumla beraber sekillenen canlilariz aksi durumda sanirim mayurunun biraz ileri versiyonu olurduk iste okumus yazmis dusunen yani entel dedigimiz bir kisi yada toplum grubunun ortaya cikmasi bu grubun cogunlukla yalnizligi istemesi bazende dusuncelerini paylasip bol bol muhabbet edebilecegi bir gruba ihtiyaci olusturmus buna da toplum icindeki sivil aristokrasi adini vermis oluyoruz. 

Gelelim esas konuya ilber ortayliya kstilmiyorum onun aksine ben insanin dogustan gelmeyen aileden vr cevreden bagimsiz bilincsel bir entellektuelizi savunuyorum hem ahlaki hem bilgi ve zeka bakimindan insanlar hergun her saniye kendisini gelistirebilir bunun yaslada alakasi yokdur yasamla yani iradeyle bir alakasi vardir belki yasam caglari farklidir belkide torunlarimizin torulari bircok seye erismede bilim ve teknoloji sayesinde bizden daha ust bir noktada olacaklardir anca bu ust notays erismeleri icin gene bizim biraktigimiz fikirlere yasam deneyimlerine hatalsrimiza ve hyatta cikardigimiz anlamlara ihtiyac duyacaklardir. Iste bu sebepten omrun her gunu degerlidir ve her yeni gunde yeni hayatlar bekler bizi.


Son olaraksa sunu soyleyelim düne dair sözler söylendi şimdi yei şeyler söylemek lazım csncsgzim.

Evreni yeniden tasavvur etmeliyiz ?

  Hiç yorum yok

 Evreni yeniden tasavvur etmeliyiz ?



Bilinen gerçeklier bize asla yeterli gelmeyecek kabul edilen her yeni görüş her yeni fikir bilgi zamanı geldiginde eskiyecek onların ögretileri bize yetmeycek bizimde kendimizce yeni yasalara ve yeni ögretilere ihtiyacımız var başkasının aklının içindeki evrende yaşamak bizi asla özgür yapmaz.

O yasaklanmış bilgi agacından korkusuzca canımızın istedigi meyveyi yiyecegiz üstelik ne şeytanı suçlayacagız nede havvaların vesveselerine kanacagız kendi suçumuzu işleyip cezasını yine kendimiz çekecegiz, bedeli agır olacak bizi rahat yurdumuzdan sürecekler dogruları söyledigimiz her sürede belki dışlanacagız belki aşagılanacagız ama asla kendimiz olmakdan dogru bildiklerimizi dile getirmekten geri durmayacagız.

 Kendi evrenimizi uzayımızı yaratacagız gerekirse tanrının aklına dokunacagız ama asla geri adım atmayacagız. Çünkü onlar bizi bu işe yönelttiler çünkü her yasak kendi isyancısını yaratırdı isyan ile direnip kendi özgürlügümüzü kazanacagız hayatın ve insanların barbarlıgına karşı sonunda o kazandıgımız onların gözünde küçümsenen özgürlügümüz bizim gelişimimizin kapılarını aralayacak, işte biz böyle onların ötesine geçecegiz.

Yolumuz zorlu taşlar ve dikenlerle dolu ama yılmayacagız ve yere düşmeyecegiz dinlenmek için bile hedefimizden şaşıp etrafımıza bakmayacagız. Onların tasarladıgı gelecek haksızlıklar ve adaletsizliklerle gerçekleşiyor anlattıkları her masalın bedelini başkaları ödüyor kendileriyse özenilerek ilahlandırılmış aşagılık maymunların ta kendisi halini alıyor. Bizim gelecegimizi başkası yaşamamalı, biz başkalarının gelecegi için yaşamamalıyoz

O halde biz nasıl kendi hayal ettigimiz gelecegi yaşayacagız...

yaşama arzusu

  Hiç yorum yok

 hayata baglanma ve hevesler



Bırakmadılar yaşayalım diye bir video vardı youtube da epeyde izlenmişti adamın 34 yıllık hapis hayatından sonra dışarıda karşılaştıgı zorlukları ve içerde yaşadıklarını anlatıyordu belki de en çok izlenler arasında yer almıştı. Benzer şekilde Esaretin bedeli, yüz yıllık yalnızlık kitabı hatta 12 yıllık esaret isimli filmler çıkdıgı zamandan buyana en çok izlenen filmler arasında yer almıştır. Buralarda anlatılmak istenen şey temelde insanın yaşadıgı hayatın ne kadar iç karartıcı ve sınırlayıcı oldugu bu durumdan ise küçük bir kırılmanın sonucu daha da kötüye gitmesini konu alır. 

Kahramanlar ya hapse girer ya köle olur yada zor işlerde çalıştırılır buralarda hayatın gerçekleriyle yüzleşen kahraman artık o sınırları birazda olsun aşmanın o kadar da kötü olmadıgını anlar ve kendi için kurtuluş yolları arar. Bazen zengin olur bazen saygın biri olur bazende sadece hayal ettigi huzurlu yerlere ulaşır. 

Başından sonuna kadar bu tür eserler her insanın içinde bulundugu durumu yansıtma ve seyirciye bir pencere aralayarak sanatın ve hissedebilmenin dünyayı degiştirebilecegini anlatmaya çalışır. 

Basit bir örnekten gidersek cogumuz ikinci dünya savaşının ne kadar kötü oldugunu biliriz bu konuda da filmler yapıldı defalarca izlenecek okunacak eserler bunlarda gerçegi yansıtması insanların aynı hataya düşmemesi için bilinçlendirmeyi hedefler çoguda bunu başarmışlardırda ancak şöyle bir bakarsanız kim başlatmıştı ikinci dünya savaşını Hitler tek başına bunu başarabilirmiydi "asla", bukadar ileriye gitmesinin tek sebebi savaş suçlusu olarak dışlanan halkın artık bu eziyetten kurtulma istegiydi sonucunda 70 milyon insanın bir ahmagın yüzünden ölmsine sebep oldu yani insanlar kendi hayallerinin peşinden gittiler başarısız oldular bedeli agır geldi direndiler olmadı karşı geldiler sonucunda gene yenildiler ama en sonunda uzlaşma yolunu seçerek o sıradan hayatlarına geri döndüler.

İnsanın yaşama istegi de böyledir sonuçta bir ülke de insanlardan oluşur çogu kişi gençlik yıllarında hayaller kurar zenginlik başarı ünvan aile huzur sevgi daha fazlası belki hayallerinin peşinden gitme istikrarını gösteren kişiler belirli yerlere gelir kimileri hiç ugraşmadan kolay yolu seçer vazgeçer kimi insanlarda hergün büyük hayaller kurar ama günün sonunda başaramaz başka birgün tekrar dener gene olmaz belkien sonunda olmayacagını anlayıp kendisi için en dogru olanın ne oldugunu düşünmeye başla aslında farkettigi şey onun inancıdır.

İnsanın kendisine olan inancı olmadıgında asla kendisini farkedemez kendisini farketmeyenide toplum farketmez. Kişisel gelişimcilere neden ihtiyaç vardır işte tamda bu sebepten dış dünyda olan makamınız mevkiniz sizin o kurumla olan bagınız dogrultusundadır ne sizin içsel yaşamınız fikirleriniz orayı baglar nede onlarınki sizi baglar işte tam bu sebepten bıkkınlık ve kaçış istegi uyanır içimizde.

Bu saçma dünyadan kurtulmalı ve huzurun bulundugu yere gitmeli ama neresi orası herkesin huzurdan anladıgı ve yaşama bakış şekli farklıdır işte tam bu sebepten her kurtuluş kendine hastır.

Bazıları savaşarak kurtulur bazıları aklını kullanarak bazıları direnerek bazılarıda kaçarak bunların arasınta en tembeli aklını kullanmaktır ama en kalıcı olanı da odur.

Emekli olunca hayal ettigimiz o yazlık, yaz gelince gidilecek olan o deniz kenarı, haftasonu olunca buluşulacak o arkadaşlar hep bi ertelenmişlikle karşılaşıyoruz bizi hayattan sogutan bir diger etmende bu işte içinden geldigi gibi yaşamak şimdide bulunmak yerine her işimizi ertelenmişliklere bırakıyoruz. Mutluluk uzak hayat yakın sanki.

Size bir soru hayat günleriniz için planlı olmakmı daha iyidir yoksa rasgelelikmi ?

her ikisininde kendisine göre avantajları ve dezavantajları bulunuyor. kimsenin saatlerinin günlerinin tekrarı yok kısıtlı bir zamanı sanki hep bizim olacakmış gibi yaşıyoruz zamanı hoyratça savuruyoruz yada bazı iş ve oluşların peşinde harcayıp gidiyoruz, karşılıgında ne alıyoruz hayattan.

Bilmiyorum her an her saniye hayatın bize ne getirip bizden neler götürecegini hiçbirimiz bilmiyoruz bazı hayaller kuruyor onlara inanıyor planlıyor çabalıyor başarılı yada başarısız oluyor her yol her hayal sonucunda bir hiçlige çıkıyor bir odada bir koridorda bir durakta bir iş yerinde bir okulda ansızın bastırıyor içimizdeki o kurtulma ve yaşama istegi sonda hemen ertelenmişlik yetişiyor mantıgın ipi bizi kaybetmekden korudugu gibi yeni maceralar keşfetmekten alıyoyuyor.

 Yokmu yaşama hevesinin bir ölçüsü uyandıgımızda zamanın hesabını yapmadan günün kazancına sevinecegimiz ikinci bir yaşamımız galiba yok... Herhalde anılar bir dükkan gibi bizim ömrümüzü işgal ediyor nekadar çok şey yaşarsak bir günümüzde o gün o kadar huzurlu ve unutulmaz oluyor elbette hergünü kazançlı bitiremeyiz ama bütün bir yılıda kaybettik diyemeyiz neyseki sıkılmak gibi bir özelligimiz var.

Bize iyi gibi görünen şeylerden bıkmak aslından onun alternatifi olanın zıttıgının bir sonuca baglanmış olması ay boyu çalış ay sonu maaşını al eger başında alırsa seni o işyerinde durmaya karakterinden başka ne motive edecek.

Kesinlikle dostoyevskinin dedigi şeyi gene tekrar edecegim hayatı renklendiren şey amaçlardır sonuçlarsa sadece başka bir amaca açıldıgında insanı hayata baglar aski tadirde neyin sonucu bizi mutlu ederki.