felsefe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İnsan gerçeklige karşı çıkarak kendi gelecegini oluşturur

  Hiç yorum yok
Ocak 02, 2023


 Medeniyetimize ve uygarlıgımıza dair birçok yeni buluş ve keşif genellikle toplumsal faliyetler sonucu gerçekleştirilmiştir. Aslında toplumsallaşma bile kendi başına bu tezimizi desteklemektedir. Hararinin homo deus kitabında şöyle bir örnek vardır. Bir stadyum dolusu maymunu aynı ortama koyun ve sonucunda ortaya çıkan kargaşayı izleyin der. Aynı durumda olan insanlar sözgelimi mitinglerde savaşlarda ve konserlerde mükemmel bir uyumla birlikte yaşamaktadır. Bunu saglayan şey büyük oranda ortak çıkar yani "pragmatizm" olarak görülse de aslında bu konu bile insanın dogaya karşıtlıgıyla alakalıdır.

Dogadaki birçok canlı pragmatistittir ancak genellikle kendisi için, kendi çıkarlarını düşünerek yaşar ancak insan için durum karşılıklı yani benim menfaatine olan durum komşum yada arkadaşım içinde geçerli diye düşünülmektedir. Henüz çokda geç olmayan insanlıgın ilk aşamalarında aslında insan gerçeklige yabancıydı bunu dememin sebebi "insanlıgın akla kulak vermesi" di. Diger canlıların aksine geçmişi hatırlamak gelecekte daha iyi olanaklara kavuşacagını hayal etmek insanı yaşama baglayan önemli şeylerden biriydi. Öyle ki baktıgınız zaman hayatımızı temelden şekillendiren şeyler aslında dogaya hiç uygun olmayan dogaya aykırı şeylerdir. 

İnsan dogaya uygun yaşamalı düşüncesi günümüzde çok popülist ve natüralist bir yaklaşım benimsemekten başka birşey degil bence, misal ilk çıktıgında ne işe yaradıgını bilmedigimiz bir icadın zamanla bize hala bir faydası olmadıgını bilmemize ragmen neden hala o şeyi delicesine baglanır kalırız. Bu soyut örnegi somutlaştırıyım izninizle Bir televizyonunuz var eski ancak zamanla o şey sürekli yenileniyor lcd çıkıyor led çıkıyor oled çıkıyor sürekli degişip güncelleniyor ancak size yemek içmek barınmak çogalmak gibi dogrudan hiçbir faydası yok ama siz o şeyin yenisi çıktıkça merakınıza ve zamanın getirdiklerine yenik düşerek ona sahip olmak istiyorsunuz.

Burada siz farkında olmasanızda soyut bir mekanize toplumun parçası olmuş hale geliyorsunuz. Diyelim ki televziyon ne kadar gelişirse gelişsin size bir faydası yok ancak şunu düşünün o televizyonu üreten insanların yada makinelerin çalışmasını ve varlıgını devam ettirmesi yine başka insanların işbirligi sayesinde mümkün oluyor. Yani size faydası olmayan şey alınıp satılarak üretilerek ihraç edilerek aradaki yüzlerce insanın para kazanması işletmesini devam ettirmesi ve bünyesinde çalıştırdıgı onlarca insanın ihtiyacı olan yemek uyumak barınmak gibi hayati faliyetlerini karşşılamasına yol açıyor. 

Bu noktada şu aklınıza gelebilir neden televizyon bilgisayar gibi şeyler üretmek yerine şeker un yag sebze meyve üretmek yada daha iyi evler yapacak robotlar üretmiyoruz. aslında yapılıyor yüz yıllık bir sürede tarımda yaşadıgımız sanayi devrimine bakın gelişmiş tarımsal makinelerle yapılan çiftçilik 140 kişinin gıda ihtiyacını karşılıyor [kaynak] Bundan yüz yıl sonra bu şekilde modern toplum gelişmeye devam ederse sanayi, bilgi işlem ve birçok alanda insanlıga daha fazla zaman kalacak.

İşte geldik boş zaman konusuna daha demin dedigimiz o televizyonlar internet bilgisayar akıllı telefonlar yalnızca faydalı oldugu içinmi her evin içinde tabiki hayır. eger öyle olsaydı bu kadar çok gelişmezdi. Şuna inanıyorumki insan boş zamanda önemli şeyler yaptıgından daha yaratıcı olmaktadır. bunu yalnızca boş zamanı dolduran iş ve ugraşlar olarak degil yalnızca düşünce olarak bile degerlendirebilirsiniz. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri en çok toplumsal- politik örgütlenmeye sahip bu demek oluyorki telnologi geliştikçe boş zaman artıyor boş zaman artııkça düşünen toplumları kontrol altına almak zorlaşıyor."aslında devlet büyük oranda kitle kontrol aracıdır" buna engel olmak için ise bizlere bu tür katma deger üreten ama dogrudan hiçbir faydası olmayacak olan şeyler üretilir. Aslında tüketerek varoluyoruz tıpkı ilkçaglardaki gibi.

İnsanlıgın ilk evrelerinden bu yana gelişimini bir düşünün yada bu tür filmler izleyip kitaplar okuyun çogunda gökyüzüne bakıp oralarda birilerinin oldugunu kendilerini izledigini birgün birlikte olacaklarını düşünürler. hangimiz yapmıyoruzki bunu? Birgün ölecegimizi biliyoruz nesnel şekilde bunun farkında herkes insan bu yönüyle gayet rasyonel yaklaıyor. Ancak herşeyi anlama ve açıklama istenci duyan meraksal akılcılar ise bunun çok acı bir durum oldugunun farkında bir çözüm aranıyor. Ve herkes toplum içerisinde özgürce düşüncelerini paylaşabildigi için yeni bir gerçeklige karşı çıkış meydana getiriyor. 

İnsan rasyonel midir ? bu soruya çogu kayak evet yada hayır der ancak algılayabilen bir bilince sahip canlı olan her varlık evet hem biraz rasyoneldir hemde irasyoneldir. çünkü toplum içerisinde yalnızca kararlar ve uygulamalar rasyoneliteye ihtiyaç duyar Toplumun dogrudan kökenleri ise daha çok romatizm "duygular hisler" ile alakalıdır. 

Neden gelecekten kaygı duyarız? bu gayet dogaldır çünkü düşünüldügü zaman amaçsız yaşamın hiçbir anlamı olmayacagını biliriz. rasyonel düşünceli her insan ise kendisi için ve aidiyet hissettigi grup için en iyisini ister. Ancak bizim rasyonel olmamız bizim istencimizle orantılıdır. Dışardaki şeylerin ise kendi istençleri vardır o ise onlar için rasyoneldir. Misal gelecek kaygısı duyan bir genç okudugu bölümde iş sahibi olmak ister birçok yere birçok sınava başvurur bu onun istencini gösterir iyi bir durumdur ve genelde o şeyin olmasına saglar ancak. Yanlış olan ise yanlızca isteyerek birşeylerin gerçekleşecegini sanmak bu hatadır. Birşeyler istersin o olmazsa naparsın ya başkasını denersin yada daha fazla gereksinim toplarsın yada vazgeçersin. bu şekilde herşey kendi içerisinde devam eder gider. 

İstedigimizin olmaması bizi üzmemeli yada istedigimizden daha fazlası oldu diye bizim kişiligimizi bozmamamlı çünkü birşeyi elde etmek o şeye sahip oldugunuz anlamına gelmez. İnsanın şu dünyadaki sahip oldugu tek şey kendi kişisel benligi ve kişiligidir asıl istenen ise onun en iyi olması olmalıdır.

Devamını oku

Yaratıcı Akıl Dünyayı şekillendiriyor

  1 yorum
Ekim 20, 2021


 Yaratıcı Akıl Dünyayı şekillendiriyor

İnsanlıgın en önemli sorunu hayatın her alaınında bir ölçünün varoldugunu görememeleridir. Geçmişten günümüze büyük fikirler her alanda insanlıgı degiştirmiş ve dönüştürmüştür. Büyük hayaller büyük gerçekleri aynı zamanda yalan ve yanılsamalara sebep olmuştur.

Aklın önemi kesinlikle insanlar arasında anlaşılmaktaydı. bir insanın diger insanların hayatını kolaşylaştırması için buldugu bir yöntem onun digerleri tarafından da kullanılmasını saglamış ve tekrarlar degişimleri ve dönüşümleri oluşturmuştur.  Zamanın ruhunu okumaktan geri kalan statikocular ise her çagda silinip hafızalardan unutulmaya yüz tutmuştur. 

Bu yazının başlıgı kesinlikle tesadüfi yada bir yerden alıntı olarak seçilmedi çünkü salt bir gerçek olan yaratıcı akıl yani insanın dogaya aykırı olarak kendi düzenini kurması bu düzen sayesinde de dogaya hüykmetmesi son 300 yılımızın büyük bir gerçegidir. 

1000 yıl boyunda ortak bir fikir vardı dünyanın merkezde oldugu görüşü ama buna karşılık bir antitez oluşturan kopernik ve ardıllar büyük sentezci olan Newton un 18 ve 19. yy aydınlanma çaglarının yaşanmasına sebep oldular. 

Görüyoruz ki gelişim tesadüfen gerçekleşmiyor. Bir toplumda ortaya çıkan öncüller yanlışda olsa alışkanlıgı yıkıp yerine yeni fikirler ortaya atıyor ancak bunu eksikliklerini gören büyük yapıtcılar bambaşka fikirleri ortaya atıyor sonucunda ise hep birlikte gelişimin insanlıgı ilerlettigini görüyoruz.

Şunu unutmayın lütfen ne bireysel anlamda nede toplumsal anlamda gelişme kolayca elde edilemez bunun için ilk önce fertlerin tek tek düşünce yetenegini kazanabilmesi bunun için ise bişeyleri iyi analiz edip anlamaları gerekir. Çagımızda çok az olan bu anlayıştaki ilerleme yeni yorumlara sebep olacak yeni yorumlardan ise yeni fikirler türeyecekdir.

Neden fikirlerden bu kadar bahsediyorum çünkü insanlıgın en eski düşünce biçimi dinler bir kişinin fikriydi ardından gelen mezhepler, reformlar, yönetsel olgular, bilimsel çalışmalar, 20.yy milliyetçilikleri ve daha nicesi her çagda insanlıgı etkilemişlerdi. Bazı insanlar"yani fikir sahipleri" görüşlerini kendilerini anlayacak ve uygulayacak insanlar topladı etrafına eger bunu başaramasalar kesinlikle unutulurlar ve bu kadar büyük etki yapamazlardı, O insanlarda vaatlerde bulundular bu sayede maddiyeten ve manen bir topluluk olmanın önemi daha iyi anlaşıldı, İşte bir fikir öncelikle soyut bir zihinden çıkarak digerlerine geçer onların gelişmişligi ise zamanın çagına göre o fikirleri ilerletmeleri ile ilgilidir.

Yeni fikirlerin oluşması için bilge kişilerin bulunması gerekir. Bilgeler sahip oldukları alanda en ücra noktadaki bilgileri bile okuyup anlamış yorumlamış kişilerdir ancak onlardan toplumsal ilerlemenin itici gücü olmaları beklenir ama bunu yapamazlar çünkü sizde bilirsiniz ki bir newton un başardıklarını 10 yorumcu bilgin başaramazdı. öyle çünkü fikirler özgünlügünü korudugu sürece gerçege etki eder çogunluk kesin kararlar alabilir ama bu hiçbir zaman kesin ve net bir dönüşümün kapılarını aralamaz.

Asırlar boyu dünnyada şu grçegi görecegiz medeniyet ve barbarlık özgürlük ve saret bilgelik ve cehalet hep bir arada ilerleyecek neden biliyormusunuz çünkü insanlar bir karşıtı olmayan düşünceyi öyle kolayca benimsemezler Şunuda iyi bilmek gerekiyor ki dünyada bilgiden çok cehalet uygarlıkdan çok barbarlık özgürlükten çok esaret prim yapmaktadır. İnsanlar ugruna savaşacakları yüce bir amacı olmadıkları için kendilerine masala anlatan şarlatanların peşine takılıyorlar. Gerçek düşüncenin verdigi büyük bilgeligi tanımadıkları için kendi düzenlerinde insanları fabrikalaştırıyorlar ki bizde uygarlıgın nimetlerinden faydalanabilelim diye. Sorarım size daha gelişmiş olmak sizi daha büyük işler yapmaya sevk etmeyecekse size daha fazla tembellik vaat etmesinin ne önemi vardır ?

Şuna katılıyorum kendi zamanının en iyi okuyan insan gelecegi önceden sezebilir kendi zamanınını iyi okumak isteyen ise geçmişe bakmalıdır. işte toplumda uyanış ve ilerleme öyle bir günlük yada bir kişilik degil uzun bir zamanın evrelere ayrılmış vedakar insanlarının olşuşturdugu şeydir. Bu gelenegi olutşturamayan toplumların başları diktatörlerle sürekli beladadır. Kendisinden başka kurtarıcısı olmayan bir toplum yine kendi emeklerini vedigi büyük bir acıya kendisi katlanacakdır, ne zamanki aklını kullanmaya başlarsa o zaman güneşin ilk ışıkları gibi aydınlanma toplumun ruhuna işleyecektir.

İlerlemenin ilk aşaması farkına varmadır sonrası anlama sonrası çözümleme"degiştirme" çıkarımda bulunmak ve en sonunda ise pratik faydalarını uygulamaktır, diger aşamalara bakılırsa en önemlisi pratik fayda gibi gözzüksede en sonuncu ve en az zaman alan ugraş odur.

17. yy dan 21. yy a çook şey degişti ve çok şeyde degişecek gibi gözüküyor. Bizler sınırlı ömrümüzde bir makine gibi toplumsal yapının içindeki çark gibi kendimize pay biçiyoruz zamanı gelince elbetteki orada bir soruna degişime sebep olacagız o güne kadar sadece bilgi bakımından dolmamız gerekiyor..

Devamını oku

Bilme istenci üzerine [michael foucault]

  Hiç yorum yok
Temmuz 26, 2021

 Foucalt || bilme istenci üzerine

What Makes a Knowledge Base Smart? | KMS Lighthouse

Her insan dogası geregi bilmeyi ister
Aristo nun bu sözü bize üç adet argüman sunmaktadır bunlar:

1. Bilmeye yönelik bir arzu vardır, 

2. Bu arzu evrenseldir ve tüm insanlarda bulunur, 

3. Bu arzu doğa tarafından verilmiştir.

Bu bilme istenci gerçegin ve duysal olanın arasındaki uyuşmazlıgı kapatır
bilmek onun kendisini aşmasının yegane yoludur bu istenç aynı zamanda onun hem ilk günahıydı
hemde gelecegini şekillendiren temel şeydi.
İnsanın dogası geregi zayıf yaratılmış olması dış dünyadaki diger herşeyin güc peşinde koşması
içsel olan güce yani bilgiye odaklanmasına sebp olmştur gerçek bir bilmeyi siteyen kişi adanmışlıgını ve istencini o şeye yönetltmelidir
o bilgiden elde edecegi şey ise maddi bir çıkar olmakdan çok uzak sadece o şeyi yapmanın verdigi hazdır.
Dogaları geregi dogadan gelen bu bilmenin tek amacı gerçektir ancak bu gerçegin bilgisi saklanmıştır buna ulaşan kişi mutlulugun prırıltısından çok uzatır ögrenmenin ilk adımlarında duydugu hayretten mutluldur kişi bu noktada ise
bilen gerçege direnmekten çok onun içeriginin derinliginde kaybolmanın peşindedir
Aydınlanma diger deyişle bilme istencinin içselleştirilmesi kişilere sorgulatır genelde ilgi ve meraktan yola çıkarak edinilse de yeni bilgiler ilgi daha çok pratik faydanın sonucunda özünü yitirir
gerçek bir sorgulama araştırma edinim önerme ispat ve testin aşamalarıdır. Dogrusu okullarda bilimsel düşüncenin kavratılmamasına şaşırıyorum ögreticiler bile bilimsel düşüncenin ne oldugundan habersiz onlara göre kanıtlanabilirlik esas
halbuki yöntemli düşünmedir bilimsel düşünce bu sebeple kurdugum okullarda teorik egitimden çok ögrenme yönteminin kazandırılmasına hedefleniyorum.

Bilginin öteki tarafına geçmek, bunu yaparken de hem bilinemez hem de bilinmeyen bir hakikatin yol açtığı paradokstan kaçınmak, an­cak ve ancak hakikatle bilginin doğrudan birbirine bağlı olmaması du­ rumunda mümkün olacaktır.
İdeoloji - Erişilemez hakikat - Ve sınırlı bilgi. vardır bilginin amacı hakikatin erişilmezligine ulaşmaktır bilgi ve hakikat birbiriyle hem baglı hemde destek olucudurlar.

varlık hakikatin bir tezahürüdür birşey ne kadar varlıga sahipse o kadar hakikat bulunmadrmaktadır.

Filozoflar hakikatlidir ancak her filozofun eşsiz bir felsefik anlayışı vardır bu ise felsefe yapmaktan çok bilmenin yöntemlerinin nasıl kişiselleştirildigini açıga çıkartmaktadır.

4/ Nihayet şu noktayı unutmamamız gerekir: Felsefe ihtiyaçtan de­ ğil hayretten doğan bilimdir.7 Hayret ise, insamn kendi cehaletini fark etmesini ve sadece bilgiye erişmek için ve sadece bilgi adına ondan kur­ tulmayı istemesini sağlayan şeydir.
Filozof denilen kişi genel olarak bilmeyi siteyen onu seven kişi olarak tanımlasa da onların diger bir özelligi yorumdur öyleki bir insan öncekilerin eserlerini okuyup anlamadan kendi düşünsel varlıgını meydana getiremez daha önceden düşünülmemiş olanı düşünmek bunları hakikatin tekilliginde bir araya getirip tanımlamak tam bir filozof işidir.
Eger bilmekten kasıt dogadaki buunan şeylere hükmetmek ve onları kontrol altına almaksa bunun adı bilimdir gerçek bir bilmenin yegane amacı erişilmez hakikatin sınırlarında dolaşmayı ve o hakikati can ı gönülden baglı şekilde aramayı hedefler.

Bilmek isteyen kişi yorum yapabilmesinin yanında yeni argumanlar da getirebilmelidir. yeri geldiginde başka bir argümanı çürütmeyi yeri geldiginde ise kendi argümanınının çürütülmesini göze alabilmelidir. ancak bu sayede yanlış düşünüşler elenerek hakikat özüne ulaşılabilir.
logica est scientia - zira mantık bilim yoluyla elde edilir,

Kişi akıl yürütebilmelidir ancak yanlış akıl yürütmemelidir bunun için ise dogru yada yanlış arasında seçim yapabilmelidir mantık yoluyla elde edilenin dogruya en yakın oldugu bilindigine göre o zaman herkesin bilim ögrenmesi gerekmektedir.
eger ortada bir yanlış akıl yürütme varsa bu ya yeterli kanının olmamasındandır yada öncüllerin birinin yada birkaçının yanlış akıl yürüttügünün göstergesidir.

Sorun bu akıl yürütme görünümünün, doğru ve yanlış akıl yürütmenin bu diğer yüzünün, akıl yürütmenin - kendisi de bir o kadar gizemli olan- gerçekliğinin karşısında yer alan bu gizemli öğenin ne olduğunu bilmektir.
Dogadaki Farklılığın kaynağı, sözcüklerin sayıca sonluyken şeylerin sonsuz olması, yani sözcüklerin nispeten kıt olmasıdır; kelimeler ve şeyler ara­ sında karşılıklı olarak bire bir denklik ilişkisi kurmanın imkânsız ol­ masıdır. Kısacası farklılığın nedeni, sözcüklerle işaret ettikleri şeyler arasındaki ilişkinin, kesin bir sayım yapılmasını sağlayabilecek bir iliş­ kiyle eşbiçimli olmamasıdır.
Gerçekten de farklılık, bir taraftan kavramın inşa edilmesine, an­ lamın idealliğinin kontrol altına alınıp düzene sokulmasına, türlerin ve cinslerin bölüştürülmesine, tözlerle ilineklerin ve öznelerle öznite- liklerin ayırt edilmesine olanak veren şeydir; kısacası farklılık, doğru ya da yanlış önermeler kurmamıza zemin teşkil edecek bütün bir an­ lam evreninin inşa edilmesine olanak sağlar. Ancak farklılık aynı za­ manda, söylenmiş şeyin aynılığına, söylem öğelerinin yer değiştirme­ lerine ya da karmaşalarına ve bu öğelerin ardışıklığının yarattığı rap­ sodiye, onları parçalamak ya da kontrol altına almak suretiyle engel olan şeydir.

Gerçek akıl yürütmenin düzenlilik, dürüstlük ve yetişkinlikten olu­ şan üçlü niteliği, kurallar, özne, üretilen sözce ve anlamsal niyet arasın­ da genel olmakla beraber belirli bir ilişki olduğunu gösterir. Bu ilişki sözcenin olay niteliğini etkisiz hale getirir. Bunun aksine, olay etrafında, olayın kalıcılığı ve tekrarı, sürdürüle- bilen aynılığı (ki burada içsel bir farklılık kuralı yoktur) ve isnat edile­ bilirliği (ki bu sahiplenme kadar suça da yakın bir biçime göre oluşur) etrafında düzenlenen özne-sözce ilişkisi, sofizmi, felsefeyi (ve bilimi) niteleyen bütün bu ilişki, felsefi ve bilimsel söylem tarafından, biçimsel açıdan düzensiz, ahlâki açıdan namussuz, psikolojik açıdan da çocuk­ ça olduğu gerekçesiyle dışlanır. Mantık, ahlâk ve psikoloji, sofizmin düzenbazca ve anarşik çocuksuluklarının dışlanmasına rehberlik eder.

Hakikat, söylenen şey (ya da söylenen ile olan veya olmayan ara­ sındaki ilişki) değildir. Hakikat, karşısına çıktığımız, kendisiyle yüzleş­ meyi kabul ettiğimiz ya da etmediğimiz şeydir. Kendimizi teslim ettiği­ miz endişe verici kuvvettir. Özerk bir kuvvettir. Ancak gene de hakika­ tin nasıl bir doğaya sahip olduğunu iyi anlamamız gerekir: Bir boyun­ duruk altına giriyormuşçasına boyun eğdiğimiz zorlayıcı bir kuvvet değildir o. Ahlâki ya da hukuki nedenlerle ona boyun eğmemiz talep edilmez. Hakikat, kendisine maruz kaldığımız ve bizi dize getirecek gü­ ce kendi başına sahip olan bir kuvvettir. Hakikatte insanı dehşete dü­ şüren bir şey vardır. Hakikat insanları zincirleyen bir yasadan ziyade zincirlerinden boşanıp onlara hücum edebilecek bir kuvvettir.
O halde hakikatin konumlandığı yer söylem değildir; ya da hakika­ ti açığa çıkaran şey söylem değildir.
 Söylem yoluyla hakikate yaklaşı­ lır; söylem, yemin ya da beddua biçimini alarak hakikatin dayanılmaz bakışına açık hale gelen kişiyi tayin eder.


Devamını oku

İnsan Aklının Sınırları

  Hiç yorum yok
Mayıs 01, 2021

 İnsan Aklının Sınırları


Bilmek istediginizde özellikle o şeyi merak ettiginizde sizi onu elde etmeye yönelten güdü nedir ?

Diger bir tabirle bilme içgüdümüzün altında yatan temel dayanak noktaları nelerdır ?

Şöyle başlayalım söze meral olmazsa keşif olmaz keşif olmazsa devinim olmaz devinimse canlılıgın temel dayanak noktasıdır. Bu sözgügü olabildigince genel anlayabilirsiniz çünkü böyle genel anlamlı cümleler kurmalhem mana derinligini artırır hemde Rahmetli Newton un dedigi öneriyi yerine getirmiş oluruz.

Aklı nedir ?

işlenmemiş ham et parçasından bir farkı yoktur hatta diger bütün canlılarda da bulunur çünkü hepimiz dünyada yaşıyoruz aynı besinleri tüketiyor aynı süreçlerden geçiyoruz. Aksi olsaydı karmaşa oluşurdu.

Aklın somut taradı forontal lob, "ön lob", hayvansal beyin ve sürüngen beyincigi olarak üçe ayırılıyor biliyoruz bunlara ek olarak sag ve sol korteks diye ortadan ikiye ayrıldıgını vucudun her iki tarafını da zıt diger korteksin kontrol ettigini Beynin insan vucudunu bir arada turan hiyerarşik bir yönetimsel bütünlügü oluşturan hüümdar konumda bulundugunu hepimiz biliyoruz.

Ancak salt akıl kendi başına yeterizdir insanı oluşturmaya yetmez, belki canlılıga yetebilir ancak bilinç düzeyi farkındalık  ve ahlaki kuramlar o salt aklın degil saf aklın eseridir.

Nedir saf akıl soyut olan zihin kökenli bilgi temelli bilinç düzeyidir. "burada bu kavramı kullanma sebebim Imannuel kant ın kitabına ithafen siz başka birşeyde diyebilirsiniz".  Eger insan saf aklı ile düşünsel süreçleri bulundurmasa bilincinde uygarlıgından söz edemezdi. Biz uygarlıga erişmek için çeşitli yollardan geçtik dinler savaşlar hastalıklar kıtlıklar ve nice acı tatlı geçmiş olaylar. Ama şurası kesindir ki insanın şuan insandan başka bir dayanak noktası bulunmamaktadır.

İnsan aklı toplumsallaştı modernite ile birlikte bu ise bilinç düzeyimizi düşürdü. Şu çaglarda insanın bireysel hayatına bakabilmesi kendi iç serüvenlerine atılabilmesi gerçekten çok zorlaştı ancak şurasıda bir kesinki kütüphaneler ve egitim kurumları o kurumları oluşturan kişilerde daha sistematize hareket ediyor. 

Ögrenme böyleyken büyük oranda dış dünyadan kaynaklı hale geldi ancak bu bilgiler çok fazla bizim neye ihtiyacımız oldugunu bile bilemiyoruz Neyi ögrenecegiz en çok merak ettiklerimiz nelerdir vs daha fazla bilgi var. 

Günümüzde bilgi güç diye algılanıyor dogrudur ama silahlar oldugu sürece nekadar güçlüdür bilge zorbaya karşı burası şüpheli Neyse konumuza dönelim.

-  İnsan Aklının Sınırları Nerde Başlar Ve Nerede Biter ?

insan öncelikle kendisi üzerine düşünmeye başladıgında bişeylerin farkına varır geçmiş ve gelecek yaşam bir tahayyüle deger ise o zamana kadar bişeyler biriktirilmiştir. Asıl konu bu tohumların zihinsel yaşama nasıl ekildigidir Demin dedigimizgibi ekilirse sizden iyi bir Edebiyat ögretmeni olur ama asla siz bir yazar olamazsınız nedenmi çünkü düşünme yetenegi bulunmayan bir insandan yaratıcı faliyetler bekleyemezsiniz.

Bişeyleri anlamalıyız günün ne getirip dünün ne götürdügünü bizden insanlıkdan asırlardan zamanı geçin çünkü zaman aslında ilizondur asıl konu varolmayanı yoklu düşünüp onu anlamaya çalışmak digerlerinin üzerine hiçirşey söylemedigi düşünceleri ortaya atıp onların üzerine kavramsal ve somut yapısal varlık inşa edebilmektir. İnsan burada kendisini inşa eder hergünde.

Yapmaya başlarız hayatın bir saniyesinin bile degerli oldugunu vazgeçilmez oldugunu anlarız. Gelecekte belki asırlar sonra bize karşılıgı olacak olan bir ugraş ediniriz. bu ugraş bizim üç günlük yaşamımıza bir deger katıp katmaması hiç önemli degildir.çünkü büyük etkisi olacak her yol alım bireyselden toplumsala yönelecektir. 

Yaşlılık gelir sonunda insana ve artık ögrendiklerini yorumlama zamanı diye konuşur yazarsın egerki yorumlayacak ve hergün üzerine yeniden düşünmeye deger fikirler oluşturmuşsan sagıdeger biri olacak kendi köşende huzurla hayatın sonbaharını beklersin yok eger herkes gibi "ki herkes farklıdır ama farkında degildir" olursak muhtemelen sonbaharda düşen bir yaprak taneside biz oluruz.

Devamını oku

iki ayrım

  Hiç yorum yok
Kasım 23, 2020

Azor Brand & People Solutions


iki ayrım

Başlamadan önce bir söz

Dünya üzerindeki asıl sorun insanların cahilligi degil bildiklerini sanmalarıdır.

Gerçek bilgi nedir neden bunun karşıtı cahilliktir?



Hepimiz bilirizki okumayan düşünemeyen sorgulamayan yada bunları yapamayan insanlardır toplum içindeki cahilin tanımı bilgisizle eşdegerdir. Ama cahil demek bilgisiz demek degildir ögrenmemiş olan yada ögretilmeyecek olandır.

Arapça kelimesine bakarsanız cahil ile cemel(deve) kelimesinin kökeninin benzer oldugunu göreceksiniz buradan şunu anlayabiliriz bilgisiz insanın taşıması gereken yükler herzaman olacaktır... bu yükler çogunlukla da toplumsal düzenin işleyişi için gereken uygulamaların yapılması yani işe gitme çocuk dogurma vb. aklınıza gelen herşeydir.

Nerde okudugumu hatırlamıyorum ama şöyle bir cümle kalmıştı aklımda "üzerine düşünülmesi gereken ne varsa en sıradan en normalidir düşünülmemiş olanı düşünmek kolaydır ama kalıcı degildir" diyordu. Buradan yola çıkarak bizde en normal insanı düşünelim bizi dünyaya getiren anne babalarımızı ailelerimizi ögretmenlerimizi yada sadece çarşıya çıktıgınızda yolda gördügünüz herhangi sıradan bir insanı Onların hayatları nasıl işliyor ?

ayrıntılı incelerseniz herkesin birbirinden farklı bir hayatı ve yaşam tarzı oldugunu anlarsınız, aynı şeyi dogaya baktıgınızda da görürsünüz bir agaç kült bir madde gibi orada durmasına ragmen her saniye biraz daha yaşlanmaktadır tıpkı insan gibi.

Bizi farklı yapan düşüncelerimiz ve duygularımızdır:

Herkes aynı şeyleri görür duyar ama herkesin aklında kalan o olayın farklı kısımlarıdır, herkes aynı kişiden aynı dersi alır ama herkes farklı şekilde dinlemiştir bu düşünce yapmızı oluşturur ve içerisinde önyargılarımız tecrübelerimiz sezgilerimiz benzeri olgları barındırır. 

Duygusal boyutta ise bizleri farklı yapan iki temel şey yetişme tarzımız ve karşılaştıgımız insanlardır kabul edersiniz ki kötü insanlar arasında yaşamış biri hiç aklını kullanamışça yani bir gün bişeylerin farkına varmamışsa iyi duygulşar geliştiremez. En basit haliyle aşk, sevgi vs iyidir ama karnımızı doyurmaz yada arkadaş çevremizi geliştirir yada iyi bir evliligimiz olmasını saglar

Şunu unutmayalım doga mantıksal işler.

bizler de onu anlamak ve onu kullanmak için mantıgımızı kullanmalıyız.

Bilimleri de işte tam bu sebepten ögrenmeliyiz.

Devamını oku

Aptallar Gezegeni

  Hiç yorum yok
Eylül 14, 2020


 

Dünya diyince aklınıza ne gelir ?

4 te 3 ü su kara parçalarının oldugu içi vıcık vıcık yaşam dolu koskoca uzay boşlugundaki ender gezegenlerden herhangi biri...

21. yüzyıldayız ve 21 yüzyıldır yaptıgımız herşey küçük farklılıklarla birbirini tekrar ediyor insanlık her çagda savaşlarla kuraklıkla din gelenek baglamında çatışmayı sürdürüyor peki neden medeni olmak yerine barbarlıgı tercih ederek kendimize layık görmedgimiz davranışlarda bulunuyoruz.


Kabul edersinizki akla ve mantıga uymayan hiçbirşey medeniyette yer almak buna şunu ekleyebiliriz Hz Musanın insanlıga bildirdigi sonradan gelen ikikitabi dininde bunları tekrar ettigi emirler bellidir hırsızlık yapma, insanı öldürme, zina yapma, insanlar senin kardeşindir kardeşinin hakkını gözet gibi bisürü polyanna masalları söylerler bunu söylemekteki amaç insanları medeniyete davet edip onların akıllı varlıklar olarak hakikatin bilincinde bilinçli v bilgili varlıklar olarak hayatlarını devam ettirmesini saglamktır ama gelinen noktaya bakarsanız sonuç ne ?


Bugün bu yazıyı yazmamın temel sebebi insanların aklını kullanmasının bazı koşullara baglı tutulmasının sonucu oldugunu göstermekti onların "geçmişteki birçok bilgenin" deyimiyle insanların pek azında düşünme yetisi bulunur ve çok azı neyi düşünecegini biliyordur. ! derler ama bunu derken şunu demekdende uzak kalmazlar aklını kullanan insan herzaman digerlerinden üstündür buyüzden onlar daha özgür olmalıdır birçok şeye hakları vardır..

Mesela ülke yöneticileri her çagda bir emriyle onlarca insanı öldürtebilir hakkıdır

Bir emriyle birçok insanın cebinden ekmegini alır kimse sormaz

Bir emirleriyle her istediklerini yapacak güçtedirler çünkü sözüm ona onlar akıllarını kullanıyorlardı, benzer olayları peygamberler ve sözde din adamlarıda yapar istedigini alır istedigini satar insanlara köle muamelesi yapar kadın erkek farketmez onun elinin altındaki koyundan bozma insanlarda buna gönül rızasıyla atlanır neden biliyormusunuz.

"İnsan korku ve ümit arası olmalıdır"

insanların en temel ihtiyaçları güvenliktir canı güvende olmayan hiçbir insan ekmek sanat bilim kafasının üzerindeki aklını kullanamaz devletler insanın bedeninin güvenligini ve huzurunu güvence altına alarak insanları köle eder dinlerde ruhunu gğvence altına alarak köle eder.

Şunu kabul edelim herkes herkesden itaat bekler aile devlet din  sizin koyun gibi olmanızı bekler nedenmi çünkü "insanların çogu itaat etmezse ortada düzen diye birşey kalmaz İnsan kendi yasalarına uymazsa doga yasalarına uymak zorundadır" sen burada asker olarak toplumun için can vermezsen dagda seni it köpek ayı bir gece öldürüverir o her sabah akşam yedigin çeşitli yiyecekler yok olur tahta kemirmek zorunda kalırsın işte bu gibi fikirler insanı ruhen ve bedenen köleleştirmektedir.

İyi kabul gerçegi bildigimize göre bilgide insanı en akıllıca eyleme yöçnelttigine göre ne yapacagız tası taragı toplayıp magaralara gerimi dönelim dönelim bakalım sonunda ne olacak bakalım feda edebilecekmiyiz o aham şaham toplum düzenimizi "SANMIYORUM""

Gerçegin en akıllıca olanı mantıga ve yaşama uygun olan düşünüş biçimidir öyleyse şunu diyebiliriz insan korkarak yada bir boşlugun ümidiyle hiçbirşey elde etmez savaşarak uyum saglayarak yada itaat ederek de elde edemez peki neyle elde eder Direniş yani sonun bilincinde olan kişi sonun farkında olandır çünkü sona en yakın olanda odur işte sonumuz gelmeden görmeliyiz gerçegi ve direnmeliyiz yaşama topluma mutluluga ve üzüntüye de.

Son bir söz insan ne zaman üst bilinciyle alt aklını birleştirirse o zaman en isabetli kararları alır hayatımızı kararların şekillendirdigi bir dünyada bilincimiz özgürlügünü ilan etmesi için hala geç degil. 

Devamını oku

Hayatın ve ölümün varoluşu

  Hiç yorum yok
Eylül 10, 2020



Hayat nedir....

Ölüm nedir...

Biz hayatı yaşarız ölüm ise onu sonlandırır peki bu neden böyledir ?

Gerçek şuki ölümün maddesel dünyadan herhangi bir farkı yoktur kişi ne kadar iyi yaşarsa ömrü o kadar uzar.

Misalen bir duvarı düşünelim duvara bakım yapılır güneşe fazla maruz kalamaz çatlamasın diye sulanır kırılan dökülen yerleri yamalanır sonuçta ne olur o duvarın o yerde kalma süresi yani yaşam süresi artar peki biz duvarla aynımıyız

Tabiki benzer yanlarımız var ama duvar maddeden ibarettir içide kumdur dışıda siz hiç ben kuş gibi uçacagım diyen bir duvar göremezsiniz anca bir insandan bu duvarlar kuş gibi uçmama engel dersini yada o duvarın üzerine konmuş bir kuş vardır ama duvar ne uçmuştur kuş gibi nede insan gibi kendisine dünyayı bir hapishane bilmiştir.

Buradan neyimi anlıyoruz

insan akıl sahibidir şeylere yani maddelere ve nesnelere isim verendir buyüzden Adem e isimler ögretildiginde meleklerden üstün olmuştur. Hayvan canlıdır ama akı sahibi degildir her türün kendine göre bir yetenegi vardır ve o yetenek dogrultusunda hayatını kolaylaştırır.

İnsanın iç dünyası yani aklı daha dogrusu zihni ne kadar iyi bakılmışsa ve diger maddeler gibi topraga yani maddesel haline iyi bakmışsa ve bu ikisini denge üzere kullanabilmişse ömrü uzar zaten yapılan araştırmalarda bunları görürsünüz.

Ölümsüzmüyüz 

Bu soruya herkes kendi düşüncelerinden yola çıkarak cevap versin ben burada kendi düşüncelerimi yazıyorum bence ikinci bir yaşamla hiçligin bir farkı yok ve insan için en mantıklı yada en iyi olanı aslında geldigi yetiştigi yere topraga bedenen ve ruhen(düşünsel) olarak geri gitmesi aksi olan herşse kendi içinde tezatlık anlamsızlık cevaplanamayan sorular ve bilinmezlikler getirecekdir.

Medeniyet kişiyi ölümsüzleştirir yani insanın kendisini gerçekleştirmesi sonucu verdigi eserler keşifleri buluşları o toplumu geliştiriyorsa bir adım ileri taşıyorsa gelecek nesle bir rehber hizmet niteligi taşıyorsa degerlidir. Bilirsinizki kitaplıklara, kütüphanelere insanlıgın ortak hafızası denir işte tam bu sebepten.

iyi kalın iyileşin çünkü ancak böyle insanız.

Devamını oku

Zamanın olgusallıgı

  Hiç yorum yok
Eylül 10, 2020




Gelecegi bilebilirmiyiz ?

Neden gelecegi bilmek isteriz...

Zaman diger bütün mekansal boyutları kapsarmı


Bu soruların yada zamana bu kadar önem vermemizin sebebi aslında son soruda veriliyor işin bilimsel yada bilinçsel yanı vardır yani bilimsel olan dünyayı evreni maddeyi kapsayan bir oluşumun ta kendisiyken 
Bil,inçsel yanı daha çok bizim o maddeyi algılayıp yorumlama biçimimizden gelmektedir.

İnsan bütün alemi görür algılar buyüzden kendisinde bir saklıdır.

Kişi kendisini nasıl gerçekleştirir yani o kendisinde saklı olan alemi bulup ardından ona nasıl şekil veriri ?

Ne diyor kuranda 
"bilinmek istedim alemleri yarattım bilinmek istedim insanları yarattım"

Bilmek aslında yaratmaya giden bir yoldur insan bişeyleri bilerek o şeyin en iyisini yapar bilmeyerek yaptıgın her iş magaradan öteye geçmez işte bilmek için insanın ihtiyaç duydugu şey bilintir yani kendini bilme

Buradanda şu sonuca varıyoruz kendini bilen alemleri bilir düzeni nizamı anlar

Hepimzi insanız insan oldugumuz için sınırlıyız tıpkı büyük olan her maddenin küçük olana karşıo durumu gibi hiçbir farkımız yok

Tek bir farkımız var oda aklımız ancak akıl yetermi tek başına düşünmek işleri oluşları nihaytine erdirirmi.
Çogunuzun hayır diyecegi şey gerçektir yada öyle kabul edilir.
ancak düşünce ve eylem zaman terazisini dolduran iki eşit agırlıktır bu sayede biri düşüp digeri yükselmez bizim kendi zamanımız vardır maddenin kendi zamanı vardır ve bu zamanda oluşur gelişir dönüşür yok olur yeniden oluşur tekrar eder devam eder yani

Devamını oku

İnancın diyalektigi

  Hiç yorum yok
Ağustos 14, 2020

8 Adımda Değişim Yönetimi Lideri Olun !

 

Nasıl inanırsanız öyle yaşarsınız, 

nasıl yaşarsanız öyle inanmaya başlarsınız. 


Bu sözün ne kadar önemli oldugunu anlatmama izin verin çünkü her insan dogası geregi bişeylere inanmak ister insan diyorum çünkü dogadaki diger canlılar bilinçleri bulunmadıgı için inanca da ihtiyaçları yoktur onlar doga yasalarının mutlak mantık anlayışına göre davranırlar buyüzden düşüncenin bir önei yoktur onlarda.

İnsan inançlarıyla varolur diger adıyla bir düzen kurabilir gelecegin geliştirilmesi ise inancın temeline dayanır, inancı olmayan insan yoktu çünkü hiçbirşeye ianmıyorum diyen bile birşeylere inandıgını söyler.

İnsan etkileşimli bir varlıktır büyüzden yaşadıgı kendisini geliştiren toplumdan sürekli etkilenir bu etkileşim onun en hayati yeteneklerinin hiç yoktan varolmasını sagladıgı gibi varolan yeteneklerinin körelmesine hatta yok olmasına bile sebep olabilir. Hepimiz bunun örnegini edison örneginden yada intihar eden binlerce zeki ama toplumsal kabul görmemiş insanlardan görebilirsiniz.

Toplum meselesi önemli çünkü hepimizin kabul ettigi gibi insanlık çok zayıf olmasına ragmen toplumsal dayanışma ve  işbölümü yapması onu doganın diger canlılarına üstün kılmıştır. ancak toplumda kabul görmek için uyum saglamak gerekir bunun içinse fedakarlık yani yeteneklerimizi göz ardı etmemiz gerekir.

Misalen yaşamak için yemege uyumak için barınaga neslini devam ettirmek sosyalleşmek için diger insanlara ihtiyaç vardır insan sosyal bir varlıktır ama aynı zamanda yalnız bir varlıktır olmasıda gerekir.

Şöyle düşünelim erşeyin aynı ve tekdüze gittigi bir ortam güvenlidir ama ölümsüz degildir ve herşey mutlaka yıkılıp yok olmaya mahkumdur buyüzden Enstain, Darwin, Newton, Copernic, İsa, Muhammed gelişim aşamasında eskiye muhalif oldukları için herzaman tepkiylekarşılaştılar işte biz buna toplumsal şizofreni diyoruz.

Toplumsal şizofreni düzenin, gücün, amacın devam etmsini ister yani kendi istediklerinin bunların zamanla yetersiz kalması insan aklının giderek gelişmesi doganın algılarda büyümesi zihinde küçülmesi toplumdan soyutlanabilen birilerinin bunları sorgulayabilmesi bu düzenin yeniden kurulması yani zamana göre modernize edilmesini saglamıştır.

Yani bizim gördügümüz devletler dinler bilimler degişmeye mahkumdur Hani diyorya Heraklitos "Degişmeyen tekşey degişimdir" işte aynen öyle.

Devamını oku

Nasıl Mutsuz olunur ?

  Hiç yorum yok
Mayıs 15, 2020

Nasıl Mutsuz olunur ?

Bugün şöyle bir kitap önerisi gördüm nasıl mutlu olunur...
Neden mutlu olmalıyız ki ?
Mutluluk gerekli mi yada herkes mutlu mu ?

Zeki insanlar kalabalıkta mutsuz oluyor

Çok ilginç ki şu kanıya vardım günümüzdeki birçok sistem insanın daha fazla mutlu olmasına baglanmış peki mutlu olunca ne oluyor Tabiki insan biraz daha uysal biraz daha uyumlu diger adıyla geçici bir koyun oluyor, düşünün ki sarho bir koyun ne olursa mutluluk da insanlara bu etkiyi yapıyor kazandıgı başarılar mutlu olması için kazandıgı mal mülk mutluluk için yine kazandıgı ücreti de eglenerek mutlu olması için bir başka yerde harcıyor. "Mutluluk üzerine büyük bir ekonomik düzen kurulmuş gibi".  Hepimiz arkadaşlarımızda eglenerek gülerek mutlu bir zaman geçirebiliriz üstelik bu esnada çok az bilinçli sohbet ederek zamanın nasıl geçtiginin farkına varırız. Hani hep derlerya Zaman nasıl geçmiş sizle otururken anlayamadım diye işte bu noktada devreye giriyor mutsuzluk dediginiz kavram.

İnsan her an her saniye zamanın geçmekte akmakta oldugunu bilir ama bir şekilde kendisini de gecici ve anlamsız bulan onun mutlu olacagını sandıgı aslında "Alışkanlıgı olan" işlere kendisini vermekten de alıkoyamaz.

Bence her insan kendisini her zaman yenilemeli, yenilemekten kastımsa yaşamı ugraşları degil hergün yeni düşünceler üretebilmeli eskilerini terk edebilmeli yada onları geliştirebilmeli ancak bu sayede kendisini geliştirebilir. Düşünemeyen insan genelde ona en yakın ve en alışık oldugu işleri yapmaya mahkumdur.

Ne kadar yeni insan tanırsak o kadar kendimiz oluruz yada ne kadar okursak o kadar iyi yazarız, ne kadar iyi yaşarsak o kadar ömrümüz uzun olur İyi yaşamaktan da kastım bilinçli bir şekilde yaşamk gündemi eglenceleri kovalamak yerine insani olan yüce işlere yönelmek bu kendi işiniz olabilecegi gibi hobilerini yada meraklarınız da olabilir.

Bir işi nasıl nasıl yaptıgınız degil onu neden yaptıgınız önemlidir Unutmayalım ki yaptıgıgımız işlere kendimizden bişeyler katabiliyorsak o işi benimser ve severiz buda bizim o işle olan bgımızı güçlendirdigi gibi o işte en iyi seviyeye getirir. eger bennimsedigimiz iş yalnızca bizden bekleneni yapmamızı istiyorsa neden o işle ugraalım ki hem o alanda yeterli bilgimiz olsa da bu bizim plakamız gibi birşey olur.

Mutlu yada mutsuz olmak geçicidir bunu hepimiz biliyoruz ama dün Dostoyevski nin yeraltından notlar ını okudum her zamanki gibi biraz huzursuz oldum Şöyle diyordu kitabın sonlarında Düşünüyorum da insan hayattan geçici bir mutluluk mu bekler yoks kendisini yücelten bir acı mı? sizin seçiminiz ne olurdu...

Devamını oku

Teknolojinin Ekolojik Dönüşümü

  Hiç yorum yok
Nisan 01, 2020

Teknolojinin Ekolojik Dönüşümü



Yaklaşık 100 yıldır kusursuz işleyen kapitalist libaral bir sistemde hepimiz herşeyden habersiz hayatlarımızı sürdürüyorduk fakat birgün insanlar bunlardan yoruldu ve sıradışı birşekilde yıgınlar evlerine kapandı bir virüs dünyayı depresyona soktu, herkes de ne olacagını bilmeden şaşkın bir şekilde ne olacagını bekliyor

Ne yapabiliriz ki ?

hernekadar yüz yıl desek de bu sistem dünyanın kuruluşundan bu yana köle efendi şeklinde işlemey devam etmekdeydi Akıllı olan otorite sahipleri yönetici olarak başa geçiyor ve kararları çogu zaman sorgulatmadan kendisi alabiliyordu. Onlardan daha az akıllı olan zayıf kimseler diger bir deyişle ayak takımı bu düzenin yükünü taşıyarak ayakta kalmasını saglıyordu, bu durumda birisi yönetirken digeri yönetici olarak adlandırılıyordu. sonuç olarak da giderek artan bir toplumsal kutuplaşma yaşanmaktaydı orta sınıf giderek yokolurken zengin azınlık fakir çogunlugu kontrol etmekden kendisini alamıyordu.

Düzen degişebilir...

Önceki yazılarımın bazılarında toplumsal farklılıkların nelerden kaynaklandıgını yazmıştım işte bu farklılıkların anlaşlması giderek çogalması dünyayı anlamlandıran insanların yaşamını geliştirmesi için çogunlugun urdugu devletler bu aşırı farklılaşmaya dur diyemediler yani yönetim fakirlerin elindeydi ancak halkı parayla güçle yönlendiren zenginler oldugu için karaları zenginlerle alıyorlardı. Büyük çogunlugu oluşturan fakirler yalnızca tüketim aracı olarak kullanılmış ve bunun nedenini sorgulamaya başlıyorlardı bugün ise doga yüz yıllık koşuşturmacadan yoruldugu için dönemsel bir uyku haline girmiş durumda bu sayede birçok ayrım ortadan kalkıyor dünyayı yönetenlerde adı sanı duyulmayan milyolarca insan da aynı hastalıgı tadıyor insanlıgı saran ölüm korkusu yaşamı daha da anlamlandırmaya başlayacagından emin olabilirsiniz.

Bizi neler bekliyor

Giderek büyüyen ekonomi duraksadı küresel anlamda büyük etkileri oluyor ama dedigim kişilere yoksa bir insan mutlak suretle toprakdan yaşamını sürdürebildigini ondan başkasına muhtaç olmadıgı bilir. bunun farkında oldugumuz için orta sınıf insanlar çogalabilir.

Paylaşım ve anlayış yaygınlaşıyor

devletlerin her kurumları en yüksek kişileri en sıradan insanlar bagırıp çagırmasın diye kapılarına kadar gidiyor öyle ki ordular bile öldürmeyi bırakıp yaşatmak için çabalamaya başladı umarım bu bireysel olarak da anlayış seviyemizi paylaşım yetenegimizi geliştirir.

Dünyada bundan önce de felaketler oldu ancak insan oldugumuzu yalnız kaldıgımızda hatırlarız bundan sonra da olacak o yüzden böyle zamanlarda en iyi yapılacak olan Düşünmek yani aklımızı kullanmak, Okumak birçok yeni ufuklar düşünceler keşfetmek, Hayal kurmak Kendi cennet bahçelerimizde dolaşmak, Bilim ve Sanat dallarında özgün bilgiler edinip onların yenilerini yaratmak.

Eskiyen herşeyin yerine yenisi gelir işte düzenlerin de yenisini bulmak için bütün hastlaıklarımızdan kurtulmak için insan oldugumuzu hatırlamalıyız


Devamını oku

Egitim ve ögrenme olarak okulların fabrikalaşması.

  Hiç yorum yok
Şubat 17, 2020

Egitim ve ögrenme olarak okulların fabrikalaşması.

okul ile ilgili görsel sonucu

Egitim ve ögretim üzerine buldugum bu video yaklaşık iki yıl önce görmüştüm egitimci mıchel foucault konuşmasında bilginin sistemleşmiş hali olan okulun amacını ve okulların neden böylesine kasvetli bir havada varoldugunu bilginin degerine herkesin ulaşamayacagını ulaşırsa eer bunun herhangi bir degeri olmayacagını belirtmişti. Hernekadar ilginç bir noktadan baksa da aslında egitim ve ögretim bir toplumun temelini oluşturan en önemli yapıtaşlarındandır...

Böyle dememizin sebebi toplumsal ihtiyaçların giderilmesi yine bir başka insanın kazandıgı pratik fayda güden bilgilere baglı ancak bu bilgiler bizi aşırıya gittiginde makineleştirdigini gözlemledim hernekadar bu batı eksenli mantıksal fadacılık olsa da adına pragmatizm denilse de bilgi insan yaşamını geliştirecek onun yaşamını düzene katacak iyi anlamda etkileyecek her türlü benimseyişi kazandırır

Bir kere bilgili insan daha az korkmaya başlar korkudan kastım genel anlamda baglı oldugu devlet yöneticilerine itaat etse de hiyeragşik yapının üzerinde kurdugu baskının farklında olarak nerede yanlış oldugunu görebilme ve o baskının farkında olmayı gerektirir bunu en basit haliyle karanlıktan korkan birileri gibi düşünebiliriz eger biri evsizse, evi olsa da eger geceyse mutlaka karanlıgı görecektir deneyimleri ve tecrübeleri onun güneşin tekrar dogacagını bildirir işte bilginin insanı cesurlaştırması bu veya buna benzer birçok örnege dahildir

Genel tanıya bakarsak okumak ve okula gitmek karıştırılmaktadır bunun sebebi çogu okul bilincin degilde becerinin geliştirilmesi üzerine kurulu olmasıdır bu bir noktaya kadar gereklidir fakat büyük devrimler degişimler kültürel gelişimlerin olması için toplumların içinde yaşayan bireylerin bilincinin geliştirilmesi amaçlanmalıdır ancak bu sayede insanlık bütün gerçekligi saf aklıyla bilir ve gelecek için daha dikkatli adımlar atabilir.


Bahsettigim videoyu aşagıdan izleyebilir kanalı takip edebilirsiniz yaralı içerikler paylaşıyor




Devamını oku