BİLİM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kimlikler Üzerine

  Hiç yorum yok
Eylül 15, 2022

  


Günümüzden asırlar önce insanlar yaşamlarını belirlerken bir işbölümüne ihtiyaç duyuyorlardı. Ekmek yapacak olan fırında av bulacak olan geniş bozkırlarda sanat yapacak olan ise kendi magarasında hayatını devam ettiriyordu. Bu durum aslında temelinde bilinebilirlik ihtiyacı dogurmuştu. 

Birisine gitiginizde o size ben hiçkimseyim demek yerine ben fırıncıyım dediginde bu kesinkikle bir amaç ugruna oldugu ve bu amacın toplum arasında işe yarar bir durum oldugunu kanıtlıyordu. İşte gerek tanıma gerekse toplumsal bir kişilik oluşturma için insanlar kimlige ihtiyaç duyuyordu. Ancak zamanla kimlik kavramı toplum geliştikçe çeşitlendi degişti hatta yeniden inşa edilmeye başlandı. 

Dogumumuzdan itibaren etrafımızda insanlar vardır anne babamız nasıl bir sosyo ekonomik kültürel yapıya sahipse bizimde aynısını olmamız istenir anadolu cografyasında çocuga genellikle erkekse dedesinin kızsa büyükanne yada ninenin ismi verilir. Bu kısımdan itibaren ne olacagımız ve kime benzememiz gerektigi zihnimize kodlanmaya başkanmıştır. 

Belirli bir devlet içerisinde belirli bir ailede belirli bir tarihte ve yerde dogup oraya göre egitim ve gelişim gösteririz bunun sonucunda ise bize ait benimsenmiş bir kimlik ediniriz. Bu kimlikler genellikle temel yapı bakımından herkesde olan ve olması gereken şeylerdir. Birisi çıkıp ben hiçkimseyim yada hiçbir yere ait degilim deme lüksüne sahip degildir çünkü toplum içerisinde o kadar çok benimsenecek kimlik vardır ki bunlardan birini benimsemeniz farkında olmadan gerçekleşmektedir. 

Kimlik genelde kişinin dogumunda edindigi ancak ilerleyen yaşlarda geliştirebildigi bir kavramdır. Nasılki size bir yeterliligi veya ehliyeti saglayan belgeler veriliyorsa bu belgeler yeterince gereksinimi karşılayan diger kişilere de verilmektedir. 

Kimlik genellikle kişinin teorik varlıgını tanımlaması sebebiyle genelde gerçekligi tanımlamaz. Bu sebepten dolayı kişilerde modern çagın gelişimi ve sosyal dinamikler genelde bir kimlik kargaşası yaşanmasına yol açmaktadır. Egemen kültüre yöneliş, zayıf baskın alt kültürlere yabancılaşma tamamen bu yabancılaşmanın sebebidir. 

Kimlikler kargaşa yarattıgı için aslında birazda geçicidirler dogdugumuz ülkenin bir vatandaşı oluruz ancak öldügümüzde de nufustan siliniriz çünkü varlıgımız devam etmiyordur. Yaşadıgımız anda edindigimiz kimlik ise bize birtakım haklarla beraber sorumluluklarda getirmektedir. Nasıl ki ölmüş bir insana herhangi cezai yaptırım uygulanamıyorsa yaşayan bir insanın temel hak ve özgürlükleri sınırlandırılamaz. 

Bu özgürlük ise kimliklerin sosyal algıda degişmesine yol açmıştır. Yani toplumu tanımlayan herşeyin kimligin bir parçası olarak görülmesi gibi bir hataya yol açmıştır. Kişinin dogrudan degiştiremedigi şeyler anne babası ve fiziki özellikleri degişmezken ilgi alanları yetenekleri ve düşünceleri zamanla degişebilmektedir. Günümüz toplumu önceki çaglara göre daha liberal bir bakış açısı benimsedigi için dinin ırkın veya ekonominin kişinin kimligini belirlemede dogrudan bir etkisi olmadıgını görüyoruz. Ayrıca kimlik kavramını kişiyi soyutlayan bir unsur olarak görürsek oldukça sınırlı bir pencereden bakmış oluruz. Kimlik ister benimsenmiş olsun ister dışardan elde edilmiş olsun kişiligin gelişimiyle dogrudan hiçbir baglantısı yoktur. Sonuçta hayatınızı sizin duygu ve düşünceleriniz yönlendiriyor durum böyleyken benimsemediginiz hangi kimlik size ait olabilir ki ?

Devamını oku

Bilinçli Rüya (Lucid Dreams)

  Hiç yorum yok
Aralık 25, 2021


Bilinçli Rüya (Lucid Dreams)

Uykunuzda yeni bir bilinç düzeyine geçerek rüyalarınızı kontrol edebilir misiniz ?

Araştırmalara göre rüya insanın günlük yaşantısından edindigi veriler bilgiler zihninin gizli köşelerinde yer edinerek bilinç düzeyine erişmeden bilinçaltında saklanmaktadır. Ögrendigimiz herşeyi hatırlamak isteriz ama gündelik hayatta geriye dönük ne kadar şeyi hatırlıyoruz işte arada bir yaptıgımız hafıza güncelleştirmeleri deneyimlerimizi bilinçaltına altılma oranını azaltarak daha hatırlanabilir hale getirmektedir.

Rüyalar üzerine düşünmek sanıldıgı kadar yeni degildir M.Ö 3000 yıllara kadar gitmekte ancak geçmiş çagların büyük bir bölümü rüyaların metafiziksel bir ögreti taşıdıgına inanmış dolayısıyla başka alemlere açılan kapı yada oralardan bize ulaşan şeylerin kaynagı olarak görmüşlerdir. Ancak özellikle 18. yy bilim devriminin insan ayagının saglam temellerini atan Sigmond Froud bunun üzerine çalışmış Rüyaların Yorumu adlı makalesinde insan uykudayken dogrudan beyni tarafından gerçekleşen bilinçaltında bulunan Ego ve Süperego tarafından baskılanan istek ve arzularımızı gerçekleştirme yada gerçekleştirememe nedeniyle meydana geldigini söylemiştir(evrimagaci.org)

Günümüzde bu görüş tartışılsa da froud rüyaların ne anlama geldiginden ziyade biyolojik ve psikolojik olarak neden meydana geldigi üzerinde durmuştur. Aslında günümüzde rüya görmekte beynin etkili oldugunu bilsekte, beynin hangi bölgesinden kaynaklandıgını tam olarak bilemiyoruz. Yapılan araştırmalar genelde Beyin sapı bölgesi oldugu yönünde yogunlaşıyor "bu bölge uyku yemek gibi insanın fizyolojik ihiyaçlarını kontrol eden bölgedir". 

Rüyaların gelişim süreci ise temelde beyin sapındaki dürtülerle oluşturularak, neokorteks gibi insan evriminin nihai sonucu olan beyin bölgesinde çeşitli duyumlarla zenginleştirilerek karmaşık bir halüsülasyon görme biçimi meydana getirmiştir. 

Aslında rüya araştırmaları Froud dan bu yana soyut taraftan kopup somut bilimsel olgularla tanımlanmaya başlanmıştır. Her ne kadar teknoloji sayesinde beynin bazı bölgeleri incelense  de (MR ve EEG gibi) insandan insana farklı rüya görme (karmaşık, sade, anlamsız, hatırlanamayan) sebeplerinden dolayı gözlemlerin labaratuvar ortamlarında yapılması insanların rüyalarını yalan vs gibi şeylerle çarpıtması rüya araştırmalarını zorlaştırmaktadır. Bu zorlukları aşmak için beyni görüntüleyen elektronik cihazlar kullanarak sinirsel aktivtelerin yogunlugu incelenerek kişinin uyku sırasındaki davranışlarından rüyası izlenebilmektedir.

Rüya için şöyle kısa bir tanım yapacak olursak "uyku sırasında yaşanan hayli bir bilince dayanan deneyimlerdir"(Rüyalar ve Evrim)

Peki hayvanlarda rüya görür mü ?

Bu sorunun yanıtı hayvan davranışlarını gözlemleyen biyologlar tarafından evet olarak cevaplanmıştır. Canlılar rüya gördüklerinde benzer davranışlar gösterirken beyinlerindeki bazı bölgelerin aktiviteleri de aynı şekilde hareket etmektedir. Araştırmalardan şu sonuç çıkmıştır hayvanın beyni ne kadar gelişmişse gördügü rüyanın karmaşıklıgı o kadar artmaktadır. Rüyalar ve Evrim)

Neden rüya görürüz sorusuna gelecek olursak bu alanda iki öneli hipotez bulunmaktadır. Bunlar Harward Üniversitesi psikiyatrist Robert MCcarty nin Aktivasyon sentez hipotezi bu hipotez uyku sırasında insan vucudunun bütün faliyetlerinin en aza inmesi sebebiyle beynin gereginden fazla rasgele eletro kimyasal sinyaller ürettigini bunların beynin ön kısımlarına ulaşması sonucu hayali görüntüler oluşturdugu söylenmiştir. hipotez tam olarak kanıtlanmasa da gerçeklik payı bulunmaktadır, çünkü çogumuz yogun bir zihinsel çaba harcadıgımız günün sonunda ister istemez rüya görmekteyiz. 

Beyin halihazırda gördügü ve duydugu yani algıladıgı şeylerden ötesini düşünemez bu sebeple rüyada gördügümüz birçok şeyin önceden yaşanmış olayların çarpıtılmış bir birbiryle alakalı yada alakasız olsa da bize yeni bir görüntü olarak gözükmesi tesadüf degildir. çünkü rüya görmekte kişinin psikolojik durumu etkilidir örnegin depresyonda olan strese fazla maruz kalmış, kaygılı kişiler yaşamak istedikleri olumlu şeyleri ve yaşadıkları olumsuz travmatik olayları görmektedir.   

RÜYAYI ANLADIGIMIZA GÖRE BİLİNÇLİ RÜYA (LUCİD DREAMS) NEDİR ?

İnsanlar genellikle rüya gördüklerini uyandıklarında ben bir rüya gördüm şeklinde tanımlarlar ancak bilinçli rüya görenler o an Bi saniye şuan ben rüya görüyorum şeklinde tanımlarlar. Biliyoruzki gerçek her insan için güzel olmayabiliyor iyi güzel olsa da çogu zaman ondan sıkılabiliyoruz hatta fizyolojik olarak yapılanmamız mesela ben neden uçamıyorum dedigimizde rüyamda uçabilirim ama dedirtmeye götürüyor. işte çogunlukla aydınlık berrak yani mantık süzgecinde oluşan rüyalarda kişi bilinçaltına müdahale ederek burası şöyle olsun diyebiliyor. Adalaide Üniversitesinden psikolog Dr. Denholm Aspy incelemelerinde yetişkin insanların %55 i en az hayatından bir defa bilinçli rüya gördügünü %23 ü ise düzenli olarak ayda bir oranında bilinçli rüya gördügüne ulaşmıştır. Bu durum kişinin kendi çabasıyle gelişebildigi gibi beyin yapısıyla da alakalı olabilmektedir “Bilinçli Rüya"(acikbeyin.com) mesela şizofreni hastaları dogrudan gerçekligi rüyaları ile karıştırırken meditasyon uygulayan uzak dogu budistleri bu teknigi sonradan geliştirmektedirler.

Çogumuzun ortak sorunu gördügümüz rüyaları unutmamızdır ve genellikle çogu insan günlük 6 tane rüya görse de bunun çogunlukla 1 tanesini hatırlıyor bu rüyalar ortalama olarak 20 saniye sürüyor bilinçli rüya bu kıstasları aşabilirmi yada bizi gerçeklige yabancılaştıabilir mi ? hadi cevaplayalım....

Rüyamızı iki kategoriye alıyoruz rem uykusu ve N-rem uykusu. Rem evresi uykuya dalma esnamızda ilk 5 ila 30 dakika arasında gerçekleşerek 90 ile 120 kez hızlı göz hareketlerine sebep olmaktadır(Hızlı göz hareketi(wikipedia.org)) Rem uykusunun süresi çocuklukta fazlayken yai ilerledikçe azalmaktadır.  Bu bilgiler ise bilinçli rüyanın bu rem uykusu esnasında gerçekleşiyor olmasındandır.

Froud un rüya yorumuna zıt olarak yakın dostu Carl gustaw jung "Kollektif Bilinçaltı" tezini savunmuştur ona göre tüm insanlar ortak bir yaşantıdan beslenmektedir bu bakımdan bazı rüyalar da ortak olabilmektedir Rüya Görmenin Aşamaları (sechaber.com.tr).  

Bilinçli rüya bize gerçek hayatta elde edemediklerimizi vermekte bu sebeple rüyalarımızı farklı bir bilinç seviyesine taşıyarak kontrol edebiliriz. bunu saglamanın bazı yolları ise en basiti ile uyanır uyanmaz rüyalarımızı not almak, uyandıgımızda rüya gördügümüzü hatırlatacak nesneler ile rüyalarımızı bagdaştırmak, meditasyon yapmak, en önemliside gün içerisinde hayal kurmak. Bütün bunların dışında fizyolojik olarak B vitaminini fazla almak insana şuan rüyadayım demenin yolunu açmaktadır  Bilinçli Rüya (Lucid Dreaming).

Geceleri düzenli uyumakta bilinçli rüya görmenin önünü açıyor biliyoruz ki uyku esnasında insanın günlük hayatta mutlulugunun kaynagı olan seratomin, melatonin gibi bazı hormonlar salgılanıyor bunların eksikligi depresyon ve panit ataga sebep olabiliyor bu sebeple geçeleri düzenli uyumak bilinçli rüya görmenin önünü açacaktir.

Aslında rüyaların süresine baktıgımızda ortalama olarak 3-5 saniye sürdügünü en uzun da 20 saniye sürdügünü görmekteyiz. bu kadar kısa sürenin bize günler aylar gibi gelmesi aslında bir mucize degildir çünkü insan zihni o kadar gelişmiştir ki normal konuşmasından üç kat daha hızlı düşünebilir hatta bu zeka seviyesi kişinin egitim ve bilgi dagarcıgı arttıkça daha faz fazlalaşmaktadır. 

Kişi rüyayı ne kadr çok tekrar ediyorsa ve rüyası uyanma evresine ne kadar yakınsa rüya görme süresi o kadar uzuyor. Tübitak uykunun son evresinde rüyaların 30 dakika ile 45 dakika arası bir mesafeye uzadıgını söylemektedir Memurlar.Net

Sonuç olarak baktıgımızda rüya insan yaşamının vazgeçilmez bir fonksyonudur buna iyi birşey olarak baktıgımızda bilinçli rüya aşamasına ulaşmaktayız bilinçli rüyanın bize sezgisel deneyim yada simulasyonel bir hazırlık gibi gelecek öngörüleri saglamakta bu faydalarının ötesinde rüyalara fazla dalmak kişileri gerçege yabancılaştırarak katatonik, şizofrenik hastalıklara yol açmakta bilinçli rüyanın zor elde edildigi beynin elektrokimyasal özelliklerinden beslendigini rüyaların hatırlanmadıkça, kullanılmadıkça unutularak beynin o bölgelerinde körelmeye yol açtıgını söyleyebiliriz.

Kaynaklar

makalenin içerisinde paragraf sonlarındaki linklerdedir.

Okudugunuz için teşekkürler.

Devamını oku

Gerçekligin dogası üzerine

  1 yorum
Kasım 16, 2021



Bilimde, felsefedei edebiyatta her akıl sahibi insanın aklında benzer soru var nedir bu gerçek olan ? yada neye gerçek diyoruzda ona bu kadar güvenebiliyoruz ? Çaglar boyunca insanlar bu konular üzerine kafa yoruyor bu konu hakkında duyularımızdan zihnimizden, yaşam tecrübelerimizden bahsedip onları sürekli sorguya çekiyoruz, eski insanlarında yaptıgını yaparken her geçen gün bilgimizin arttıgını bu sayede nasıl daha iyi düşünüp gerçek dedigimiz o şeyi daha kapsamlı anlamlandırabilecegimiz aklımızın bir ucundan gitmiyor bugün gerçekligi konuşup gerçekligin dogasını sorgulayacagız.

Tanımı
Kavramsal olarak tanımına baktıgımızda varolan herşeyin kendisi olarak karşımıza çıkıyor. Hiçligin tersi olan gerçek aynı zamanda doganın her bir nesnesinin ayrı ayrı bireysel şartlara baglanmış koşutlu davranışlarının bir tezahürüdürde. yani gerçegi meydana getiren işin temelinde olaylar ve onların meydana getirdigi etkileşimlerdir.

Bir degere sahip olan gerçeklik ise insanların ulşaşmak istedigi dini, tasavvufi, münzevi bir hayatın kazandırdıgı nitelik olarak görülmektedir. İnsanlar hayata karşı bakış açılarını çocukluk yıllarından kalma alışkanlıklarından sıyrılarak kendi varlıklarıyla karşıladıgı ve ona kendilerince bir şekil vermeye başladıkları noktanın adıdırda. (Gerçekle yüzleşmek acıdır ama sizi daha güçlü yapar "F. Nietche nin düşüncelerinden").

Tarihsel perspektif
Dönem dönem farklı yorumlar getirilmiş olan gerçeklik orta çaga kadar mistik güçlerin iradesine atfedilmi, sanayi devriminde meydana gelen her alandaki tekdüzelik gerçekligi nesnel bir doga anlayışına atfetmiş post modernit günümüz bakış açısında ise her insanın kendi özgür iradesinde meydana gelen degişikliklere bu gerçeklik atfedilmiştir. Postmodernist yoruma baktıgımızda aslında bir bakıma bireysel gerçeklerin toplumsal gerçeklerle çatıştıgını görürüz. Mesela estetik algısı kişiden kişiye degişiklik gösterir, kimi insan bir resmi yada müzigi begenir digeri bunu begenmez çünkü onun dünya görüşü kültürel ve zihinsel, kişikilsel yapısı farklıdır digerininki farklı. Ama diyelimki karşıdan karşıya geçeceksiniz önce saga bakarsınız çünkü sizin ülkenizin her şehrinde trafik sagdan akar, eger bakmazsanız araba çarpar ve canınızdan olabilirsiniz yada bir suç haksız yere işlendiyse kesinlikle cezasını bulur buda insanlıgın dogasına göre degişmez uygulamalar bütünüdür. Herkesin kabul ettigi soyut düünyadan yarattıgımız somut gerçekler herkesçe kabul edildiginde bir şüphe duyulmaz gerçege dönüşür.

Ancak bilimsel akıl gerçekligi de şekillendirmektedir biz biliyoruzki hiçbir teori, tez, argüman yanlışlıgı ispatlanmadıkça gerçekligi kanıtlanamaz. Bilimde şüphe bize ortak aklın sayesinde dogayı şekillendirme imkanı vermiştir.

Gerçek türleri
Antik felsefi ögretilere göre temel olan şey ontolojidir(varlık bilim) biz bu varlık bilimini zihnimizle algılar ona şekil verir ve ondan türettigimiz aletlerle ona hakimiyet kurarız. Kesinlikle insanlıgın 18. yy sonraki yükselişi dogaya hükmetme anlayışı üzerine kuruludur, eger o haksızlıga ugruyorsa biz onu korur ve geliştiririz ama yok o bize zulmediyorsa onu cezalandırırız. 
Temel gerçeklik dogadadır insan varolmasada güneş dogacak batacak depremler, seller salgınlar olacak diger canlılar etkilenecek gezegenler devinimini sürdürecek yıldızlar ve karadelikler dogacak ve ölecektir. ancak bu bilgiler (farkına varışlar) duyularımız yoluyla bize ulaşır (ancak duyular yanıltılabilir ama) zihnimizde anlaşılarak yorumlanır ve hafızaya atılır. hafızada biriken çogu şeyde insan uygarlıgını oluşturur.  

Buradan şuna ulaşıyoruz gerçek ve gerçeklik aynı ley degildir; Gerçerk: insan zihninde şekillenmiş olan yerel belirlenim, Gerçeklik ise tümel bir varoluştur. Mesela karşınızda bulunan bir masa vardır masaya siz kavramsal bir tanım atfettiginizde bir gerçege ulaşırsınız ama masayının orada oldugunu tasdik ettiginizde ise gerçekligi oluşturursunuz yine o masayı kullandıgınızda yada ürettiginizde ise gerçek ve gerçekli birleşerek bize üçüncü bir belirlenim sunar şöyle ki

1- Gerçeklik: Dogada varolanın bilgisi, insandan bagımsızdır.
2- Gerçek: İnsan zihninde varolanın bilgisi degişkendir.
3. İnsandan dogaya geçenin bilgisi Homo Saphiens.


Gerçekligin bilimsel boyutları
Bilim gerçekligi bize evrenin ilk başlangıç anından şu anın son saniyesine kadar meydana gelmiş ve gelmesi muhtemele olay ve olguların birbiriyle ilişkilerini açıklayaran bir tanım yapıyor. Çeşitli süreçlerden geçerek meydana gelen atomlar, elementler, insanlar yada galaksiler fizik astronomi, kimya ve matematik yolu ile yeni isimler arıyor.  Dünyada canlı yaşamı ilk tek hücreli canlının mitoz bölünmesi ile başlar o canlı için onun meydana gelmesi onun zamanında kendi açısından degerlendirecegi bir gerçektir. İnsanlık açısından bilimin deney gözlem ile test ettigi gerçeklerin aynı zamanda disiplinler arası bir yorumlamaya da sahip olması gerektigini söylemekte.

Bilgi felsefesi(epistemoloji) bize nasıl akıl yürütecegimizi anlatmaktadır. Bilim ise bunu pratik hayata uygulayarak göstemektedir. Çeşitli olaylar olur ve bu olayların bizim beynimiz için aslında hiçbir önemi yoktur. Mesela iş yerine gideceksinizdir, bunun için ilk önce bir ötöbüse binmeniz gerekir, bunun için karta yükleme yapmanız yükleme içinse paranız olması paranız olması içinse bir getiri kaynagı olması gerekir. Akıl için bu süreçlerin birbirinden hiçbir farkı yoktur mesela ötöbüs yerine başka birşeye binmeniz, para yerine başka birşey kullanmanız yada iş yerine okula gitmeniz gibi hepsi olayın temelinde aynıdır. Bunu farkeden algı bilimcilerimiz nasıl algılarımızı kandırabilir ve yeni duyu şekilleri yaratabilirizin üzerinde çalışmışlar ve başarılı olmuşlardırda. Örnegin sagır ve kör birinin sırtına elektirik verilmiş karar vermesi istendiginde dogru karar vermiş yada bildiginiz Stephan hawking in konuşmak için alet bize gerçekligin duyusal boyutunun sadece bir araç oldugunu göstermiştir.

Özellikle günümüzde bilimsel yöntemlerin çok ilerlemiş ve artık saglam temellere oturmuş olması bize bilimin yanlışlanabilirlik, objektiflik, metadoloji gibi hayati öneme sahip degerleri taşıdıgını efsaneler ve mitlerle gerçeklerin yaratılamayacagını söyler. Bilimin nihai faydalarından olan alet yapma bilgisi insanlık için büyük atılımlar yaşanmasına sebep oldugunu hepimiz biliyoruz bunun gerçekleşmesi için ise heryerde mevcut olan bilginin insan aklının düşünce, bilme, anlamlandırma yorumlama   ve eleştirme gibi a priori(önsel) incelemeden geçmiş olmasını gerektiriyordu.

Bilim temelinde varsayımlarla meydana gelir bu varsayımlardan en önemli aksiyomatik(açık, anlaşılır) olanları şunlardır.
1- Evren/Doga gerçektir: gerçek bilim yalan söylemez, o gerçegi tanımlamaya anlamaya         çalışır.
2- İnsanlar olarak evrenin gerçeklerini anlayabiliriz.
3- Dogadaki olay, olgu ve süreçlerin dogal nedenleri vardır.
4- Dogada tutarlı nedensellik örüntüleri vardır.
5- Dogadan topladıgımız kanıtlar onu açıklamamızı saglar.
6- Dogada hiçbirşey bariz degildir, onu anlamak için deneyler yaparak objektif veriler             toplamalıyız.
7- Doga yasaları sürekli varlan bir kendini tekrarlama ile düzen ifade eder.
8- Bilimsel varsayımlar tutarlı ve üretken olmalıdır.
9- Varsayımlarımız sabit degil degişken olmalıdır.
10- Her varsayımın tar,hsel b,r arkaplanı bulunmalıdır.

Buradan şunu anlıyoruzki bilimin dogru bilgiye ulaşmak için bir rol model oldugu onun kesin gerçeklerin yerini tutmayacagı ve bununda zamanın ruhuna baglı olarak degişebilecegini anlatmaktadır. Esasında bilim gerçekligi dogrudan vermek yerine ona ulaşacak yol ve yöntemleri bize sunmakta.

Felsefi açıdan bakış
Gerçek osmalıcada vaka yani var olan birbirine uydurulmuş, baglanmış (ger) ile ortaya çıkmaktan (çek) türetilmiş bir kelimedir.köklerine baktıgımızda İnsan için gerçegi bagdaştıran en önemli şeyin dil oldugunu görürsünüz. Dil yani konuşma ve yazma kelimeler ile insanın iletişim yetenegini geliştirmiş ve etkileşimde bulundukça insan aklı dogaya uyum ve dogaya hükmetme gibi bazı kazanımlar elde etmiştir diger bir deyişle kavramlar insan varoluşuna öznel bir nitelik kazandırmış onlarla en uç nokta olan düşüncelerimizi elde etmişizdir.
Bu konu için felsefi perspektifde üç kavram dikkat çekmektedir bunlar:
    - Gerçek: insan bilincinden bagımsız varolanlar.
    - Hakikat: Nesnel gerçekligin kendisine uygun bir kavramasal yansıma bulması.
    - Dogru: Hem gerçegin hemde düşünme yasalarının birbiriyle harmonisidir.

Kavramsal gerçeklik şunları barındırır.  
-Bir kavram başka kavramla karşılıklık ilişkisi içermelidir 
-Dogru mantıksal ilkelere uygun olmalıdır.

Gerçekligin özü:
- Öz o şeyin etkilendigi bir akıldan anlaşılıyorsa platoncu gerçeklik.
- O şeyin ne oldugunu anlama yoluna gidiliyorsa aristocu gerçeklik.
-Kendisine özgü yapısı anlaşıldıgında tümeler gerçekliginden bilimsel gözlemlerden ve   kuramsal modellerden bahsedilebilir.

Enstain sonrası fizigin şekillendirdigi düşün dünyasında bir heraklitosçu yapı hakimdir sğrekli degişen bir gerçeklik ile bazı degişmeyen pratagorasçı yapı bulunur bazı şeyler akılla kavranış akılla dogrulanır.

Felsefe ise bize kesin ve net bir gerçeklik yerine degişen sürekli olan ve olabilecek bir şeyler dünyası sunmaktadır. Onun temelinde akıl ile kavranan bir devinim ötesinde ise duyumsanan daha az önemli olan ama varolacak olan bir bilgi yapısı olarak karşılamaktaıdır.

Günümüz açısından bir degerlendirme
Günümüz teknolojisi bize gerçekligin dogasını şekillendirme imkanı veriyor ne diyor mesela sanal gerçeklik veya artırılmış gerçeklik burada bizim duyularımızı kandırarak bize yeni bir gerçek dünya sunulmakta dijital bir çag ve o çagda arkadaşlıklarımız evliliklerimizi, bilgi ve haberleşme imkanlarımızın hepsi internet üzerinden yürütülüyor. İnternet insan için soyut bir elde edilebilir dünya sundu, bu bize üzerine düşünmeye deger bir toplum yapısı veriyor. İnsanlarımız gerçegin degil iyinin ve kötünün peşindeler bu bakımdan gerçekligin ne oldugu onun dogadanmı akıldanmı geldgini bilerek ileri bir bilinç düzeyine ulaşmak önemlidir diye düşünüyorum.



Gerçeklik - Vikipedi (wikipedia.org)
Bilimin Temel Varsayımları: Bilim, Gerçek Arayışını Hangi Temel Varsayımlar Üzerine İnşa Eder? - Evrim Ağacı (evrimagaci.org)

Gerçek Kavramı Üzerine – Düşünüyorum (dusunuyorumdergisi.com)

Devamını oku

Ruh nedir [Ruhun Meziyetleri]

  Hiç yorum yok
Ekim 12, 2021



 Ruh nedir [Ruhun Meziyetleri]

 Bilmek istiyorum ancak bu bilincin dogasını anlamadan nasıl mümkün olabilir ?

İnsanoglu yaşamın ulaştırabildigi en nadide varlıktır denilmiş eski çaglardan bu yana özellikle son 10 bin yıldır bunu söylerken ortaya konulan haklı gerekçe ise aklın içeriginden başka bir şey degildi. Öncelikle insan düşünüyor bu sayede iyiye yada kötüye seçim yapailiyor, Anlıyor bu sayede hiç bilmedigi konularda ustalaşabiliyor, Hafızasında tutabiliyor uzun bir süre sonra bunu kullanarak Hayata etki edebiliyordu.

Aslına bakarsanız modern bilim Ruha dogu kültürünün bakış açısıyla degilde materyalist bir batı anlayışıyla yaklaşıyor onlara göre ruh da bedenin diger uzuvları gibi vardır ancak insan öldügü zaman oda yok olur eger onu alırsanız bu tıpkı bir gözün yada kalbin çıkartılması gibi yok olacaktır denilmektedir. Mesela bugün beynin üst merkez kısmında bulunan epifiz bezi bugün ruhun merkezi olarak tanımlanmaktadır. Bu merkezde bulunan dmt molekülü ise ruh molekülü denilmektedir.

Orta çag düşünürü leonardo davinci nin üzerinde araştırma yaptıgı cesetlerin beyinlerine baktıgında bu kısımlarında boşlugun oldugunu görmüş bunu yeni ölen hayvanlarda da gözlemlemiştir.Orta çag düşüncesi rönesans etkisiyle ruhun ölümsüzlügünü vaat ederek kendilerinden birçok şey çalan kiliseden bagımsızlaşarak materyalist düşünceleri benimsemiştir. 

 Öncelikle hepimiz hayatın varolduguna bir şüphesi yoktur çünkü etrafımızda gördügümüz şeyler sürekli bir degişim ve oluşum içerisindedir. ruhu ve onun meziyetlerini anlamak için önce maddesel olarak oluşum degişim ve yokoluş kavramlarını inceleyelim.

Oluşum aski çagda iki şekilde anlaşılmaktaydı bir nesne eger kendi iç dinamikleriyle bir hareket meydana getiriyorsa bu nesne varoluyor demekti ama eger bir nesne dışardan bir müdahale ile bir hareket oluşturuyorsa o nesne yaratılıyor demekti. teknolojinin gelişmemesi 15 yy rönesansından önce Bin yıl boyunca yaratılma algısının benimsenmesine sebep olmuştu. Ortaöagdan sonra sanayi devrimi insanların makinelerdeki otomatikleşme yapabilmesi öyle etkilemişki varoluşçuluk ekolojisinin oluşmasına sebep olmuştur.

Oluşum aynı zamanda hem yaratılmayı hemde varolmayı içerir mesela insanlar tek başlarına barolduklarını sanabilir ancak onların belirli bir olgunluga erişmesi birsürü kaynagın kullanımına, şartların ve koşulların onun lehine hareket etmesine baglıdır. Bir insan bu dünya için bir hiçtir ama o insanı doguran bir anne baba korumacı bir şekilde topluluk oluşturdugunda devlet ve dini ortaya çıkartır. 

Kutsal metinlerde ve filozofların düşüncelerinde şunu görürsünüz nasıl oluyorda bir noktanın yarısı kadar olan ilk insan zamanla 2 metreleik bir yer işgal ediyor ? üzerinde detaylıca düşünürseniz hiçbirşeyin tek başına varolmadıgını şeylerin onun üzerinde bir tesiri oldugunu görürsünüz işte ruhumuzda bedenimizde her an her sayiye bir farklı bir evreye dönüşür bütün bebekler birbirine benzer ama zamanla biri annesine babasına benzer öteki türkçe konuşurken bir öbürü fransızca konuşur ortada varlıksal bir kaderden bahsedeceksek buna dogumu örnek verebiliriz ama kendi evinizde degilde komşunun evinde dogsanız bambaşka birisi olurdunuz işte bu o kader anlayışıyla çelişiyor.

Degişim ise tek bir şeyle sınırlandırılamaz birşey büyür küçülür, çogalır, azalır, parçalanır, patlar, çürür, genişler rengi şekli boyutu degişebilir. ama ruhu hep aynı kalır denilmekte. yani ruh dogmamıoş ve yok olmayacaktır o sadece bir su gibi kaynagından akar maddesel bir canlı olan insan bedenine girince insana hayat verir hayvan bedenine girince hayvan bitkiye girincede bitki halini alır. kutsal metinlerde ruhun diger şeyler gibi yaratıldıgını söyler öte alemlere ise yalnızca maddesel olmayan varlıkların ulşaşacagı anlatılır yani buralardan şunu anlıyoruz Ruh bizim maddesel olmayan yanımızdır. Aristo fizigindeki diyalektige bakarsak ikili bir argüman görürsünüz tez, antitez ve sentez = yani beden vardır ve sürekli degişir buna karşın ruhda vardır ama o degişmez hep sabittir ve ölümsüzdür ancak sentezimiz yani bu karşıtların birligine neyi yerleştirecegiz. ?

Yokluk diger bir deyişle dagılma yok olma prtonlarına ve moleküllerine ayrılma kaybolma bütün sufi ve tasavvufi söylemler bu yokluk  yada hiçlik probleminden bahsetmektedir ancak hiçlik evrensel boyutta suyun hiç olmadıgı anlamına gelir ancak yokluk ise bir bardakda suyun olmadıgı olarak degerlendirilir evrensel bir bilince ulaşmak için o hiçligi kavramak gerekir bunun yoluda bu acziyetle çevrili bedenden ayrılmak gerektigi söylenir. Rüyalar bu yoklugu arayan ruhperestlerin tek kaçış noktasıdır yeterince güçlü hayal kuramadıkları için hayatı tesadüfiliklerin getirdigi güzellikte bulurlar ancak şaşmaz bir gerçek vardır ki Modern insan dünyayı hergün degiştirmektedir bu ise bizi gerçekligin üçüncü derinligine taşımaktadır. 

Yokluk kavraması zor birşey ancak bir yaratımdan söz edebilmek için o gerkiyor bize birşey sonsuza kadar var yada yok olamaz sürekli degişir ama kimyasal özelligi hep aynı kalır tahta yanar kül olur kül uçar toz olur... BU tümevarımsal düşünceler bizi mistik doga anlayışı olan reenkarnasyona görütür yani insan ahlaken iyiyse birkaç yüzyıl sonra dünyaya tekrar gelir kötüyse dahaaşagılık bir varlık olarak dünyaya gelir. Matematiksel olarak birşeyi binlerce defa tekrar ederseniz onun tekrar etme olasılıgı artar bu bakımdan haklı olabilir ama sorarım size yüzlerce yıl sonra siz siz olmayacaksanız o halde ne anlamı kalır reenkarnasyonla tekrar dünyaya gelmenin..

Mutlak bir bilinç düzeyi gerekiyor herşeyden önce ruhun meziyetlerini kavrayabilmek için düşüncenin kendi kendisini düşünmesi yani bir şeyi başarmak algılamak yada degiştirmek için degilde yalnızca  kendi kendini düşünmek için var olan bir insan.

Decartes ın düşüncesinde ruhun degişen varlık tözünden hep aynı kalan ruhun varoldugunu anlıyoruz bu töz ise geldigi kaynaga geri gidecekti demekte... Ancak evrim birçok şeyi materyalist açıklamakta denizdeki balıktan plaza insanlarına sürekli bir varoluş mücadelesi sonucu insanın degiştigi gerçegi... 

İnsan gerçekten hafıza bilinç düşünce anlamak ve irade dışında herhangi bir meziyeti olmayan bir ruha mı sahip yoksa onun ruhu gerçekten varlıgı degerli kılan bir çiçek kokusu yada yiyeceklerin tadı gibi kendine has birşeymi bunun maddesel olan şu anda cevaplanamayacagı kesin.

Ek olarak şu belgesele bakabilirsiniz..

Devamını oku

Dünya üzerindeki büyük salgınlar (Geçmişten günümüze)

  Hiç yorum yok
Ağustos 31, 2021

 


Dünya tarihi dönem dönem çeşitli sorunlarla yüzleşmek zorunda kalmıştır bunlardan en önemlileri ve aslında en çok insan ölümüne sebep olanlarından başlıcası salgın sahtalıklardır. Çok eskilere gitmeden yakın tarihimiz olan son 2000 yılın salgın hastalıklarına değineceğiz. ilk başta..

 

Gelen Salgını

MS 165 ile ms 180 yılları arasında Dogu Romalı askerlerin doğu seferlerinden dönerken taşıdığı 200 kişinin ölümüne sebep olduğu bilinmektedir Özellikle dünya nüfusunun o yıllarda birkaç milyon olduğundan dolayı hiçte azımsanmayacak bir sayı bu Hastalıgın adı ise ilk tanıyı koyan Bergamalı hekim galen den almıştır.

Justinyen Vebası

Dünyada ilk ciddi kitlesel yok oluşa sebep olan justinyen vebası MS 541 yılında yersinia pestus bakterisi Akdeniz havzası yakın doğu ve Avrupa kıtasını etkilemiş yaklaşık olaran 25 ile 100 milyon arası insanın ölümüne seeb olduğu tahmin edilmekte.

Kara veba

Diger adıyla kara ölüm İnsanlık tarihinin en büyük salgını olarak bilinen kara veba  1346 ile 1353 yılları arasında doğu ve orta asya bölgelerinde birçok hastalığa sebep olan yersini pestus bakterisinin ipek yoluyla avrupaya taşınması sebebiyle o günkü dünya nüfusunun %30 ile %60 ını yok etmiştir bu oranın sayısal olarak tahmini ise 75 ile 200 milyon insanı kapsamaktadır. Avrupanın üzerinde büyük etki bırakmış bu veba aynı zamanda dünya tarihi açısından da Rönesans ve reform dönemlerinin sebei olmuştur.

Çiçek Hastalıgı

İnsanlık tarihinin en uzun süreli ve günümüz dünyasının oluşmasında büyük oranda etkili olan hastalık olarak tanımlanmaktadır. Variola minör ve varilio majör isimli iki tip virüsün sebep olduğu bu hastalığa yakalananların ölüm oranı %30 iken bu oran çocukyaştakilerde daha ileri seviyelere ulaşmaktaydı. 15 ile 17 yy tarihlerinde koloni ve sömürge arayışında olan Avrupalılar Amerika kıtası ve okyanusya kıtalarına bu hastalıkları taşımışlar 300 bin yerli halkın 200 yıl içerisinde ölümüne sebep oldugu söylenmektedir bugünkü Amerika kıtasının şekil olarak oluşmasının temel sebei daha önce bu hastalıklara yakalanmamış yerli halkın direncinin zayıf olması taşıyıcıların ise çokdan bağışıklık kazanmış olmalarıydı.

Grip kızamık suçiçeği sarıhumma

Çiçek hastalığı gibi virüs kaynaklı olan bu hastalıklar çeşitli dönemlerde Avrupa ve Amerika kıtasında kendisini göstermiş 60 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur.

Kolera

İlk olarak 1817 yılında görülen kolera 1 geçtigimiz 200 yılda 7 defa kendisini göstermiş ve toplamda 1 milton insanın ölümüne sebep olmuştur Savaş ve yoksulluk sonucu bağırsaklarda meydana gelen vibrico cholarae bakterisi şiddetli akut nöbetlerine sebep oluyor kusma ve ishal yoluyla kolayca yayılıp toplu ölümlere sebep oluyordu.

Üçüncü veba salgını

17- 19 yy arası diğer vebaların bir devamı niteliğinde ilk olarak çinde çıkıp gemilerle avrupaya taşınan bu vebaya antibiyotiğin ve aşıların bulunmasıyla önlenmiş olsa da halen tehlikesini sürdürmektedir. Özellikle kemirgen fare böcek gibi canlılardan bit, pire yoluyla bulaşan veba lenf dokusuna akciğer solunum yollarına yüksek ateşe sebep olmaktadır.

İspanyol gribi

1918 yılında H1N1 virsusunun yol açtığı grip hastalığı Birinci dünyasavaşının da etkisiyle 500 milyon kişiye bulamıştır bu sayı o günkü dünya nüfusunun üçte birini kapsıyordu. İlerleyen yıllarda yaklaşık 17 ile 50 milyon insanın ölümüne sebep olansalgını basın yasaklarını aşarak ilk defa kamuoyuna duyuran İspanyollar oldugu için bu ismi almıştır.

Hong kong Gribi

1968-1970 yılları arasında H3N2 isimli gribin dünya genelinde 1 ile 4 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur Salgın ilk kez çin in hong kong şehrinde görüldüğü için bu adı almıştır. Özellikle 65 yaş üstü olanlarda salgın agır geçmiş yaklaşık 1968 yılının sonlarına doğru yaklaşı bir ayda virüsün aşısı bulunmuştur.

HIV/AIDS

1980 yıllardan günümüze gelmiş ve halen tedavisi bulunamayan bir salgın hastalıktır. İlk olarak maymunlardan insanlara geçtiği düşünülmüş 75 milyon insan bulaşarak 32 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur Hastalıgın bulaşı fizikel temas ile degilde kanla bulaştığından diger salgınlara göre daha az önemsense de 2018 yılında bile 700 bin kişiye bulaşmıştır.

SARS

Günümüzdeki covid 19 hastalıgınnın atası olarak bilinen sars şiddetli solunum rahatsızlığına sebep olarak akciğerlerde tahribata sebep olmakta 2002 ile 2003 yıllarında 8 bin kişiye bulaşan sars 774 kişinin ölümğne sebep olmuştur.

Domuz gribi

Domuzlarla yakından ilgilenen ve kuşlar ve insanlara da bulşaşan bu hastalık ilk olarak hayvanlar arasında yayıldığı snaılıyordu ancak 2009 ile 2010 yılları arasında Hindistan da 300 vaka tespit edilince hastalığın 2015 yıllarında H1N1 virüsünün sebep oldugu anlaşıldı boğaz ağrısı öksürük kusma gibi enfeksyon belirtileriyle kendisini belli eden bu hastalık 150 bin ile 500 bin insanın ölümüne sebep olmuştur.

MERS ve Ebola

2012 ile 2018 yıllarında etkili olan bu hastalıklar uyük oranda solunum yollarında tahribat yaratmakta olup sıvı yetmezliğinin sebep oldugu aynı zamanda sıvı yoluyla buşlatıgı hastalıklardır.

COVİD-19

İlk olarak çinde çıkan bu hastalık sars cov-2 virüsünm sebep oldugu biliniyor. Belirtileri  ateş, öksürük, nefes darlığı, tat ve koku kaybı iken dünya genelinde varlısıgını sürdüren bu salgında toplam 217 milyon insana bulaşarak 4,5 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur başta sinovac, bionter sputnic, coronavac gibi aşılar büyük oranda bu ölümlerin önüne geçse de halen virüs varlığını devam ettirmektedir.


KAYNAKLAR

Salgın Tarihi: Geçmişten Günümüze Dek Yaşanan Pandemiler - dijitalx

Salgın Hastalıkların Tarihi | TÜBİTAK Bilim Genç (tubitak.gov.tr)

Kolera (saglik.gov.tr)

Hong Kong gribi - Vikipedi (wikipedia.org)

Domuz Gribi Nedir? Domuz Gribi Belirtileri Nelerdir? (acibadem.com.tr)

Moderna, AstraZeneca, CoronaVac, Sputnik V, Pfizer... Koronavirüs aşıları ne kadar etkili? | Euronews

Devamını oku

Dijital Dünyada insan kalmak

  Hiç yorum yok
Ekim 13, 2020


 


Dijital Dünyada insan kalmak

Hergün gelişen sistemlerimiz teknolojimiz hereye erişimi kolayca gerçekleştiriyor e ticarethanelerden istediklerimizi alabiliyoruz sosyal medyamızdan arkadaşlarımızla konuşuyoruz sözde gruplar kuruyoruz oyunlar oynuyoruz. Her istedigimiz bilgiye saniyeler içerisinde ulaşabiliyoruz, dünyanın diger ucundaki insanlarla anlık olarak konuşabiliyor veri iletimini saglayabiliyoruz Bu bizi ne kadar getkiliyor sizce.

Yaygın bir tabir vardır bilirsiniz Teknoloji bagımlılıgı çocuklardan yaşlılara kadar biraz telefona bilgisayara bakan insanların o şeyden başını kaldırmadıklarını duyarsınız çevresindekiler bundan şikayetçidir ama o kişi halen bunu yapmaya devam eder dünyada hergün milyonlarca insan bu şekilde

Sadece facebook un sahibi oldugu instagram whatsApp a günde 500 milyon insan girip çıkıyor bir bakıyım çıkıyım anlayışıyla degişmeyen şeylerin degişecegini sanıyoruz bu bizi en küçük sıradan olaylara isanların koskoca tepkiler vermesine sebep oluyor Biliyorsunuz birde Twitter ın belirledigi gündem özelligi var gündemi takip eden 2 günlük mevzularda kendisini kral kralice tayin etmeye çalışan insanlarımız var bu bazen iyi olabiliyor mesela bir kadın cinayetine buyuk tepki verilebiliyor ama hergün covid yuzunden hastalanan doktorlar sehit olan askerler adaleti arayıpda bulamayan insanlar genelde sessiz kalıyor Sosyam vicdansızlıgın kurbanı oluyoruz farkına varmadan.

Son 10 yılın belki 20 yılın icadı olan internet ve barınakları bizi giderek toplumdan koparıyor ve dijital robotizmin kurbanı yapıyor. İnsanlar akıllı tabi kullandıkları her icadı bilinçli kullanabildigi sürece yaani basit bir telefon yada bilgisayar bizi kıtalar ötesindeki çaglar boyu kullanılan ansiklopedilere de ulaştırabiliyor, hiç görüp duymadıgımız insanların hayatlarına müdahale etme imkanıda mesela bir yöneticiye aşagılayıcı hakaret içeren söz söyledi diye biri yargılanabilirken bir başkası hoşuna gitmedi diye binlerce agır laf edip sorunsuz bir şekilde yaşıyor Evet bu adaletin sorunu.

Ama işin birde egitim yanı var ki bu en önemlisi heryerde hazır paket buzdolabına koyulmuş egitim sistemi insternet dolabından çıkartıp bizim onu kullanmamızı bekliyor, okullar açıkken ögretmenlere ezberletilen bilgiler şimdide ögrencilere ögretiliyor.

Bu kaçınılmazdı aslında çünkü bilişimin amacı bilgiyi organize etmektir, insanlar teknolojiyi kurar toplum birbiriyle iletişime geçer nihayetinde de toplumda bilgi ortaya çıkar.

Bilgi olmadan düzen olmaz....

Muhtemelen bi 100 yıl daha insanlar okullara gider egitim görür belki 10 yıl belki hemen şimdi ama sonuçta okulların yerini devasa veri ambarları ve yapay zekalı IT uzmanlarının alması pek yakındır.

Gelelim sorumuza 

mevcut libekapitalist düzende insanlara zamanlarının 3 te birinin toplumsal faydaya geri kalan 3te 1 ini uykuya geri kalan 3te1 bilik zamanın boş olması ve bu boş zamanında da o ürettigi degerden kazandıgı faydayı tüketmesi isteniyor yada o dogrultuda karakterize ediliyor Dijital dünyada insanlar işe gitmez iş onlara gelir degilmi buda yolda trafikte erken yada geç kalma sorunlarını ortadan kaldırır yani 3te 2 lik bir zaman dilimi kalır insanlara buda tüketim kültürünün degişmesine yol açar pazar eglenceleri yerini pikniklerden cafelerden oyunlara sohbet gruplarına degiştirir.

Burada bizim yapmamız gereken ne

İnsan bundan 100 yıl asırlar öncede halkın arasına karıştıgında yada tek başına kaldıgında kendine eglenceler bularak zamanını boşa harcayabiliyordu o zamanlarda da nadiren bilime ve bilgiye deger veren düşünen bilinçli insanlar çıkıyordu ve çogu zaman toplumu onlar şekillendiriyordu 

Şimdi diyeceksiniz hepimiz Aristo Newton Marx Mevlana Budha olamayızki olmayında zaten 

buradaki asıl kilit nokta yaptıgımı şeyin bilincinde olmak düşünün bişeyi ezbere yapan otomat insan bir hatayla karşılaştıgında ne yapar ya çözemez yada bocalar ama çokyönlü kendini geliştiren bir insan ne olur çözüm yolları arar bulur işte bizim yapmamız gereken anlamak çokyönlü zekayla aklımızı kullanmak onu egitmek düşünmek yazmak içimizden ne geliyorsa onları okumak ama aynı zamanda hayata karşı heyecanımızı ve merakımızı sorgulayıcı çocuk aklımızı kaybetmemek gerekirse felsefeyle bilimle resimle şiirle edebiyatla müzikle avare günlerimizi taçlandırmak.

Devamını oku

Bilgiyi organize etmek

  Hiç yorum yok
Eylül 24, 2020


 soru = Dünya üzerindeki 7 milyar insanın aklini bir araya getirseydik ne olurdu ?

Hayatimizda 20 yildir bulunan internet ilk bulundugunda bu soru aklimiza gelmemisdi çünku internet baslarda sadece haberlesmenin biraz daha pratik yolu olarak gorulmustu ama bugun aklimiza bu bilgi geliyor.

Neden ?

Çünku 50 milyon yillik medeniyat tarihinde olusturulmus bilgi birikimini son 50 yilda teknoloji sayesinde ürettik depoladık paylaştık.

Her dakika dünya nufusuna 150 kisi katiliyor yaklasik 70 kiside cesitli sebeplerden ölüyor bu günde 100 binleri buluyor yılda ise 2 milyondan fazla nufus dünyada ölüyor ve diriliyor.

Küresel ölçekte herşeyin bukadar hızlı büyük ve degişken oldugu çagda insanlıgın biricik birikimi olan medeniyetin sabit kalacagını mı saniyordunuz ?

Şimdiki zamanda geçmişi kiyaslarsak ne kadar ileri gittigimizi görürüz gecmişi yöneten gelecegi geliştirir ancak insan topluluklarını yönlendirmek bu zaman algısını yönetmekle olur /// diyor okudugumuz yazarların birçogu düşüncelerinde.

Teknoloji bilginin ve bulusun inanılmaz ölçüde gelismesini sagladı dünyanın bir ucundan digerine anında haberlesebiliyoruz bu durum iyi ama bilginin geridinde kalan, onu gelistiremeyen insanlık yada topluluklar ilkel kalmaya devam ediyor yani biz insanlarin aklini kullanabilmesi için düşünebilmesi icin bilgi gerekli bilgi içinse teknoloji kitaplar internet birçok yeni kitle iletişim araçlari gerekli. Yuz yil onceki mektuplasma cagina bakarsaniz neyin ne oldugunu anlarsınız.


Peki biz bilgiye neden ihtiyac duyarız ??

Bir önceki paragrafta biraz açıkladık ama o aklın teorik kullanımı günümüzde medeniyet daha çok pratik yönde ilerliyor o sebepten şunu diyebiliriz

" Bilgi insanı en dogru in iyi davranışa yöneltir"

O halde bilgi nedir ?

Bilgi ışıktır çünkü onun soluk aydınlıgını çaglar boyu takip eden medeniyetler gelişip insanlıkta bir iz bırakıp degerini artırırken her insandan her topluma bilgiye sırtını dönen karanlıga yönelenler akıllarını kör dünyayı evreni maddehi karanlık olarak algılamaktan öteye gidemez.

Devamını oku

İnancın diyalektigi

  Hiç yorum yok
Ağustos 14, 2020

8 Adımda Değişim Yönetimi Lideri Olun !

 

Nasıl inanırsanız öyle yaşarsınız, 

nasıl yaşarsanız öyle inanmaya başlarsınız. 


Bu sözün ne kadar önemli oldugunu anlatmama izin verin çünkü her insan dogası geregi bişeylere inanmak ister insan diyorum çünkü dogadaki diger canlılar bilinçleri bulunmadıgı için inanca da ihtiyaçları yoktur onlar doga yasalarının mutlak mantık anlayışına göre davranırlar buyüzden düşüncenin bir önei yoktur onlarda.

İnsan inançlarıyla varolur diger adıyla bir düzen kurabilir gelecegin geliştirilmesi ise inancın temeline dayanır, inancı olmayan insan yoktu çünkü hiçbirşeye ianmıyorum diyen bile birşeylere inandıgını söyler.

İnsan etkileşimli bir varlıktır büyüzden yaşadıgı kendisini geliştiren toplumdan sürekli etkilenir bu etkileşim onun en hayati yeteneklerinin hiç yoktan varolmasını sagladıgı gibi varolan yeteneklerinin körelmesine hatta yok olmasına bile sebep olabilir. Hepimiz bunun örnegini edison örneginden yada intihar eden binlerce zeki ama toplumsal kabul görmemiş insanlardan görebilirsiniz.

Toplum meselesi önemli çünkü hepimizin kabul ettigi gibi insanlık çok zayıf olmasına ragmen toplumsal dayanışma ve  işbölümü yapması onu doganın diger canlılarına üstün kılmıştır. ancak toplumda kabul görmek için uyum saglamak gerekir bunun içinse fedakarlık yani yeteneklerimizi göz ardı etmemiz gerekir.

Misalen yaşamak için yemege uyumak için barınaga neslini devam ettirmek sosyalleşmek için diger insanlara ihtiyaç vardır insan sosyal bir varlıktır ama aynı zamanda yalnız bir varlıktır olmasıda gerekir.

Şöyle düşünelim erşeyin aynı ve tekdüze gittigi bir ortam güvenlidir ama ölümsüz degildir ve herşey mutlaka yıkılıp yok olmaya mahkumdur buyüzden Enstain, Darwin, Newton, Copernic, İsa, Muhammed gelişim aşamasında eskiye muhalif oldukları için herzaman tepkiylekarşılaştılar işte biz buna toplumsal şizofreni diyoruz.

Toplumsal şizofreni düzenin, gücün, amacın devam etmsini ister yani kendi istediklerinin bunların zamanla yetersiz kalması insan aklının giderek gelişmesi doganın algılarda büyümesi zihinde küçülmesi toplumdan soyutlanabilen birilerinin bunları sorgulayabilmesi bu düzenin yeniden kurulması yani zamana göre modernize edilmesini saglamıştır.

Yani bizim gördügümüz devletler dinler bilimler degişmeye mahkumdur Hani diyorya Heraklitos "Degişmeyen tekşey degişimdir" işte aynen öyle.

Devamını oku

Hesiera || Zamanın başlangıcını küçük bir yolculuk

  1 yorum
Temmuz 26, 2020

Herşeyden önce biz kimdik ve nereden geldilk ?


13.7 milyar yıl önceye gidecek olursak uzay ve içindekiler hiçlikten patladı duna big bang teorisi denilmekte.
Bu teorinin gerek Enstain ın teorisiyle gerekse 1964 yılında keşfedilen kozmik mikrodalga arkaplan ışımasıyla kanıtlanmıştır.
Stephan hawking gelişen evrenin tek bir merkezden etrafa yayılmasını nötr olmasıyla bagdaştırıyor bu sebepten hiçlikten patladıgı kabul ediliyor.




Ludwing boltzman entropiyi keşfettiginde şöyle demişti Evrende varolan herşey düzenden düzensizlige dogru yol alr, bunu ise 1829 yılında Edwin Hubble
radyo teleskoplarıyla yaptıgı gözlemlerinde keşfetti işte bu keşif genişleyen bir şeyin bir zamanlar daha dar ve küçük oldugunu daha dogrusu bir başlangıcı oldugu firine götürdü
gösteriyor ki  big bang teorisiyle geçmişe olan 13.7 milyar yıllık tarihimiz yalnızca bizim kozmik ufkumuzun sınırıdır.

Uzay hiçlikten genişlemeye devam ettikçe basit ve tekdüze olan yapıdan daha çok ve çogul bir yapıya dönüştü.
ilk önce galaksiler sonra yıldızlar sonrada gezegenler oluştu. Şuan bildigimiz kadarıyla 300 milyar kadar galaksinin yalnızca 50 milyon kadarını gözlemleyebildik.
Yalnızca samanyolu bizim galaksimizde 250 milyar yıldız var yani yalnız olmadıgımız ihtimali epey bi yüksek.
Dünya benzeri 5 ila 10 milyar gezegen oldgunu da düşünürsek bizim medeniyetimiz seviyesinde yada bizden gelişkin en kötü ihtimalle 5 bin gezegen bulunmakta.

Gelelim Güneşimiz ve çevresinde dolanan 8 gezegene bunların merkezinde güneş bulunuyor kütesi tam olarak 1,989E30 ton ile dünyadan 1 milyon 300 bin kat büyüktür.
sırasıyla bu gezegenlerin en agır ve kütlesi en küçük olanları güneşe en yakınken uzaklaştıkça yogunlugun azalmasıyla gaz ve toz devleri olanlara dönüşür.
Dünyamız merkür ve venüsten sonra 3. sırada dünyadan sonra ise mars jüpiter saturn uranus ve neptun bulunmakta bu isimlerin çogu antik yunan mitolojisinden almaktadır.

Güneş 4 buçuk milyar dünya ise 3,5 milyar yıl yaşında evimizin bu yaşının 55 dakikası büyük patlamalar çarpışmalala geçmiş bu felaketlerse yaşamın oluşumunu saglamıştı.
4,5 mlyar yıl öncemars büyüklügünde thela adını verdigimiz mars büyüklügündeki bir gezegen dünyamıza çarptı kütlesinin yaklaşık yarısı dünya yüzeyine yayılmışken kalan yarısı ise bugunkü gördügümüz ay ı oluşturdu.
3, 8 milyar yıl önce uzayda serserice dolaşan bir meteor ve kuyruklu yıldız grubuyla karşılaşan gezegenimizin yüzeyi bu meteorların saldırısına ugramış ve sonucunda demir hidrojen oksijen azot ve hayatı oluşturan birçok elementleri getirmişti.
gezegenimizin 1 milyar yıl  boyunca süren bu dogumu  meteorların ve çekirdeginin çökmesi dış kabugunun soguması sonucu atmoserinin düzene girmesi yani kendiideal yaşam oluşturan yörüngesinde düzene girmesiniden 50 milyon yıl sonra okyanus diplerindeki 
yanardag ve lav bacalarının kenarındaki ılıman ortam ve magmadan gelen zengin mineraller ilkel canlıları oluşturdu bu minik canlılar atmosferdekiyogn metan yüzünden epey bi uzun süre karaya ayak basamadı. İlk karaya ayak basan canlı bizden tam 365 milyon yıl önce 
hayatta kalmak için bunu yaptı 66 milyon yıl önce 11 bin yıllık devasa ve ilkel halleriyle dinazorlar yaşadı taa ki o meşhur bir başka meteor yagmuru onları yok edene kadar.
Dinazorların aksine bilgiye, akla ve duygulara daha çok önem veren insan tam olara 195 bin yıl önce afrika kıtası civarında meydana geldi. Epey uzun bir süre gibi ama degil şuankiaklımızı kazanmamız son 50 bin yıla ait bu arada epey bi hayvanları yada ilkel yaşamımızı benimsedik.
bu son 50 bin yılın son 15 bin yılında ateşi bulduk magaralardan çıkıp evler yapmaya başladık önce Antik Mısar da ardndan sümer medeniyeti Yazıyı ve Egitimi hatta bugünkü düşünce ve yaşayış tarzımızı oluşturdu.
insanlık yayıldı yada tek bir yerden degil birden fazla yerden karaya çıktı Çin, Hint, Fars, Anadolu, Avrupa, Amerika.

O kadar küçügüz ki Kozmk ufkun yalnzca 24 satinin saniyelerinden ibaret bütün insanlık geçmişimiz. 
Bilgi ve Aklın bir araya getirdigi toplularımız Medeniyeti oluşturdu, Belki çok genciz ama meraklı ve hayalperestiz bu sayede geçmişte yazılanları bugün yaşıyor bugün filme aldıklarımızı da yarın gerçekleşiriyor olacagız.
Gerçekten mutu olmak gelişmek yarına kalmak istiyorsak bilginin Bilimin ve Okumanın peşinde koşmalıyız.

Devamını oku