ölüm üzerine

  Hiç yorum yok

Profesyonel nefes koçu Tuba Ebil ile 'bireysel nefes terapisi' | Grupanya!

Gerçekten iyi yaşayanlar yalnızca ölüm üzerine yeterince düşünnmüş olanlardır

bir gün ölecegiz ama ne zaman oldugunu bilmiyoruz

etrafımızı saran duvarları biliyoruz çünkü 5 duyumuzla test ettik her an onlarla iç içeyiz

dogdugumuzu bildigimiz gibi ölecegimizi de biliyoruz.

ölüm bilinebilirmi herkes bunu merak ediyordur aslında çogu korkunun temelide bu gerçeye dayanır.

İnsanlar huzurlu ve mutlu olmak için inanmak isterler 

Hatırlıyorumda bilinmeyen bir zamanın bilinmeyen bir yerinde insanlar geceleri yıldızlara bakar onların güzelligine hayran olur ve bir örtü gibi dünyayı kapladıklarına inanırlarmış derken birileri çıkmış çogunluga çogunluga buyanlış dişyerek yeni bir açıklama getirmiş ve bütün bildikleri degişmiş kendilerini biraz daha degersiz ve küçük hissetmiş insanlar. Bu insanlar dogumun ve ölümün inandıkları şeyden gelip yine ona gidecegine inanırlarmış o inandıkları şey bir boşlukmuş ne olmadıgını bilmedikleri için bilecekleri herşeyi onunla doldurmuşlar, sonra inandıkları şeyi bir başkası karşılarına çıkıp yanlış oldugunu dogrusunun bir başka boşluk oldugunu söylemiş giderek düzen kurmak için inandıkları o şeyler azalmış dagılmış degersizleşmiş bir başka şeye inanmaya başlamışlar. herşeyden vazgeçmişler ama birtek inançlarından vazgeçememişler çünkü o inanç onları hayata baglayan tek gerçekleriymiş aslında.

bırakalım o insanlar geçmişte kalsın bilgi denilen şeyle yaşasın degişsin ve gelişsinler biz şimdi asıl sandıgımız gerçegi sorgulayalım.

Her insan sabahları uyandıgında kendisine yalan söyle çeşitli sanrılarla gelecegini tasarlamak için kendisine yalanlar söyler  bişeyler planlar sonra onu hayata geçirmek için ya tembellige güvenerek vazgeçer yada çabaya güvenip başkaldırır. tembellik insanın kendisini düzene uyum saglayıp yavaş yavaş o kalburun içinde eriyip yok olmasını saglar digeri ise her başkaldırıda yani planlarını gerçekleştirmek için attıgı adımlarda bir adım ileri gider bu şekilde sonuç dedigimiz mutlak nedensellige ulaşırız.

Hayattaki her seçim nedensellik zincirinin halkalarını oluşturur seçimler tercihle amaçlar ugraşlar vazgeçişler hayatın içini dolduran bir sürü mantıksal ve duygusal olaylar birer birer bize kendi gerçegimizi getirir.

insan o kadar yaşamıştır ki her yeni günde bir başka hayata gözlerini açmıştır kazandıgı ve kaybettigi herşey zaman tünelindeki kapılar gibi sırayla geçtikten sonra arkasından kapanmıştır. Bütün yazılanları, bütün düşünceleri ve deneyimleri geriye bakınca küçümsemiş ve hayatın bütün getirilerinden sonra önünde tek bir kapı kalmıştır o kapı orada bekliyordur ve kişinin geçmesini için oradadır.

insanlar ya heplige inanır yada hiçlige inanır kolay olan herşeyin bir yaratıcıya atfedilip hiçbirşey ögrenmeden huzur ve mutluluk içerisinde o son kapıdan geçmekdir, zor olan hiçligin yoklugun arasında kalıp sonsuz bir içsel acı ve keder arasında yitirdiklerimiz arasında o boşlugu doldurabilecegimiz geçici gerçekleri bulmak 

ve zaten herşey bir degişim dönüşüm içerisinde tekamül etmezmi ?...

  Hiç yorum yok

Uzay Boşluğunda Insan Vücuduna Ne Olur? - YouTube 

Güneş sabah saatlerinde dogar akşam saatlerinde batar.

Madde katı ve şekli olan ruhsuz cisimlerdirr ve her madde dışarıdan gelen ışıgıyla yansıma oluşturur bu onun görünebilirligini saglar renk cismin ışıgı sogurma oranına göre çeşitlenir.

insanın ışıgı dışarıdan degilde içten gelir maddenin aksine buyüzden dünya küçük karmaşık ve çeşitlidir dogada bir nebze gelecege yol alırken giderek küçülür dagılır çeşitlenir ve karmaşıklaşır.

Zamanın ilerleyişi düz bir çizgi olarak ilerle maddeninki ise düz ve giderek dalgalı egriler halini alır bu sebepten uzayın yani maddenin içerisinde yol alacagı o boşlugun bir sonu yoktur ama maddenin erişebilecegi bir sınır vardır o sınırda katı donuk ve şekilsiz cansızlar olur.

Uzayda gidilebilecek en uç nokta diye birşey yoktur aslında aklımızın ulaştıgı sınır vardır bilgimizin ve zihnimizin uşabildigi en uç nokta bizim gelişmişligimizin işaretidir.

Varolan herşey yok olmaya yok olan herşey degişmeye mahkumdur 

buradan şu soru çıkıyor degişim bir başa dönüşmüdür.

degişim bizim bildigimiz anlamda geçmişi geriye sarma olamaz çünkü maddesel anlamda bizim bildigimiz birçokşeyin tekrarı olamaz bunu anlamak için degişimin dogasını incelemek gerekir.

Kütleçekim maddede bozucu etki yaratır yani uzayda sabit hızla bırakılan herhangi bir cisim kendisinden büyük olan bir cismin yörüngesine girdiginde mutlaka zamanla aşınacak ve haliyle bir degişime ugrayacaktır.

Her maddenin kendi kütleçekimi olduguna göre bildigimiz anlamda o boş denilen uzayın kendi kütleçekimi varmıdır.

Ay dünyadan giderek uzaklaşıyor 

Büyük patlamada yogunlaşmış olan madde çekirdeginden uzaklaştı.

Güneş ve etrafındaki gezegenler bir miktar nöton yılzının içe çökmesi ve sonucunda kalan bulutsudan olluştu.

Demekki evren genişleyecek buyük patlama oldugundan buyana genişliyor sonunda ise bizim yıldızımın oluşumu yada diger yıldızların oluşumu gibi bir dönüşüme girecek.

Garip birşey sorulacak çok soru var cevaplanması yıllar alacak bir kuşun dalından sıçrayışıyla tekrar bir başka dala kondugunda örüşü gibi insan aklının gelişimi sonucunda keşfedecegi epey bilgi olacak.

Okunmaya deger bazı kitaplar

  Hiç yorum yok

Uzun bir liste ama sonuna kadar okursanız arada bilmediginiz kitapları, bildiginiz ama henüz keşfetmediginiz kitapları bulursunuz.



1. Odysseia (Homeros, Mö 8. Yy)

2. Tom Amca'nın Kulübesi (Harriet Beecher Stowe, 1852)

3. Frankenstein (Mary Shelley, 1818)

4. 1984 (George Orwell, 1949)

5. Things Fall Apart (Chinua Achebe, 1958)

6. Binbir Gece Masalları (çeşitli Yazarlar, 8-18. Yy)

7. Don Kişot (Miguel De Cervantes, 1605-1615)

8. Hamlet (William Shakespeare, 1603)

9. Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel García Márquez, 1967)

10. Ilyada (Homeros, Mö 8. Yüzyıl)

11. Sevgili (Toni Morrison, 1987)

12. Ilahi Komedya (Dante Alighieri, 1308-1320)

13. Romeo Ve Juliet (William Shakespeare, 1597)

14. Gılgamış Destanı (Yazarı Bilinmiyor, Mö 22.-10'uncu Yüzyıllar)

15. Harry Potter Serisi (Jk Rowling, 1997-2007)

16. Elçinin Masalı (Margaret Atwood, 1985)

17. Ulysses (James Joyce, 1922)

18. Hayvan Çiftliği (George Orwell, 1945)

19. Jane Eyre (Charlotte Brontë, 1847)

20. Madam Bovary (Gustave Flaubert, 1856)

21. Üç Krallığın Hikayesi (Luo Guanzhong, 1321-1323)

22. Batıya Yolculuk (Wu Cheng'en,1592)

23. Suç Ve Ceza (Fyodor Dostoyevksy, 1866)

24. Gurur Ve Önyargı (Jane Austen, 1813)

25. Su Kenarı (Shi Nai'an, 1589)

26. Savaş Ve Barış (Leo Tolstoy, 1865-1867)

27. Bülbülü Öldürmek (Harper Lee, 1960)

28. Geniş, Geniş Bir Deniz (Jean Rhys, 1966)

29. Ezop Masalları (Aesop, Mö 620-560)

30. Candide (Voltaire, 1759)

31. Medea (Euripides, Mö 431)

32. Mahabharata (Vyasa, Mö 4. Yy)

33. Kral Lear (William Shakespeare, 1608)

34. Genji'nin Hikayesi (Murasaki Shikibu, 1021'den Önce )

35. Genç Werther'in Acıları (Johann Wolfgang Von Goethe, 1774)

36. Dava (Franz Kafka, 1925)

37. Kayıp Zamanın Izinde (Marcel Proust, 1913-1927)

38. Uğultulu Tepeler (Emily Brontë, 1847)

39. Görülmeyen Adam (Ralph Ellison, 1952)

40. Moby-dick (Herman Melville, 1851)

41. Their Eyes Were Watching God (Zora Neale Hurston, 1937)

42. Deniz Feneri (Virginia Woolf, 1927)

43. Ah Q'nun Gerçek Hikayesi (Lu Xun, 1921-1922)

44. Alice Harikalar Diyarında (Lewis Carroll, 1865)

45. Anna Karenina (Leo Tolstoy, 1873-1877)

46. Karanlığın Yüreği (Joseph Conrad, 1899)

47. Monkey Grip (Helen Garner, 1977)

48. Mrs. Dalloway (Virginia Woolf, 1925)

49. Kral Oidipus (Sophocles, Mö 429)

50. Dönüşüm (Franz Kafka, 1915)

51. The Oresteia (Aeschylus, Mö 5. Yy )

52. Cinderella (Yazarı Ve Tarihi Bilinmiyor)

53. Howl (Allen Ginsberg, 1956)

54. Sefiller (Victor Hugo, 1862)

55. Middlemarch (George Eliot, 1871-1872)

56. Pedro Páramo (Juan Rulfo, 1955)

57. The Butterfly Lovers (Halk Hikayesi, Çeşitli Versiyonlar)

58. Canterbury Masalları (Geoffrey Chaucer, 1387)

59. The Panchatantra (Mö 300 Dolaylarında Vişnu Sharma'ya Atfedildi. )

60. The Posthumous Memoirs Of Bras Cubas (Joaquim Maria Machado De Assis, 1881)

61. The Prime Of Miss Jean Brodie (Muriel Spark, 1961)

62. The Ragged-trousered Philanthropists (Robert Tressell, 1914)

63. Song Of Lawino (Okot P'bitek, 1966)

64. Altın Defter (Doris Lessing, 1962)

65. Geceyarısı Çocukları (Salman Rushdie, 1981)

66. Nervous Conditions (Tsitsi Dangarembga, 1988)

67. Küçük Prens (Antoine De Saint-exupéry, 1943)

68. Usta Ile Margarita (Mikhail Bulgakov, 1967)

69. Ramayana (Mö 11. Yy, Valmiki'ye Atfedilir)

70. Antigone (Sophocles, Mö 441)

71. Dracula (Bram Stoker, 1897)

72. Karanlığın Sol Eli (Ursula K Le Guin, 1969)

73. Yeni Yıl Şarkısı (Charles Dickens, 1843)

74. América (Raúl Otero Reiche, 1980)

75. Kanun Önünde (Franz Kafka, 1915)

76. Cebelavi Sokağı'nın Çocukları (Naguib Mahfouz, 1967)

77. Il Canzoniere (Petrarch, 1374)

78. Kebra Nagast (çeşitli Yazarlar, 1322)

79. Küçük Kadınlar (Louisa May Alcott, 1868-1869)

80. Dönüşümler (Ovid, Ms 8)

81. Omeros (Derek Walcott, 1990)

82. Ivan Denisoviç'in Yaşamında Bir Gün (Aleksandr Solzhenitsyn,

83. Orlando (Virginia Woolf, 1928)

84. Rainbow Serpent (Aborjin Hikaye Döngüsü, Tarihi Bilinmiyor)

85. Hayallerin Peşinde (Richard Yates, 1961)

86. Robinson Crusoe (Daniel Defoe, 1719)

87. Kendi Şarkım (Walt Whitman, 1855)

88. Huckleberry Finn'in Maceraları (Mark Twain, 1884)

89. Tom Sawyer'in Maceraları (Mark Twain, 1876)

90. The Aleph (Jorge Luis Borges, 1945)

91. Çiftçinin Ağıtları (M.ö. 2000 Dolaylarında Eski Mısır Halk Hikayesi)

92. Kral Çıplak (Hans Christian Andersen, 1837)

93. The Jungle (Upton Sinclair, 1906)

94. The Khamriyyat (Ebu Nuwas, 8. Yüzyılın Sonu- 9. Yüzyıl)

95. The Radetzky March (Joseph Roth, 1932)

96. Kuzgun (Edgar Allan Poe, 1845)

97. Şeytan Ayetleri (Salman Rushdie, 1988)

98. Gizli Tarih (Donna Tartt, 1992)

99. The Snowy Day (Ezra Jack Keats, 1962)

100. Toba Tek Singh (Saadat Hasan Manto, 1955)

❤ 9

İnancın diyalektigi

  Hiç yorum yok

8 Adımda Değişim Yönetimi Lideri Olun !

 

Nasıl inanırsanız öyle yaşarsınız, 

nasıl yaşarsanız öyle inanmaya başlarsınız. 


Bu sözün ne kadar önemli oldugunu anlatmama izin verin çünkü her insan dogası geregi bişeylere inanmak ister insan diyorum çünkü dogadaki diger canlılar bilinçleri bulunmadıgı için inanca da ihtiyaçları yoktur onlar doga yasalarının mutlak mantık anlayışına göre davranırlar buyüzden düşüncenin bir önei yoktur onlarda.

İnsan inançlarıyla varolur diger adıyla bir düzen kurabilir gelecegin geliştirilmesi ise inancın temeline dayanır, inancı olmayan insan yoktu çünkü hiçbirşeye ianmıyorum diyen bile birşeylere inandıgını söyler.

İnsan etkileşimli bir varlıktır büyüzden yaşadıgı kendisini geliştiren toplumdan sürekli etkilenir bu etkileşim onun en hayati yeteneklerinin hiç yoktan varolmasını sagladıgı gibi varolan yeteneklerinin körelmesine hatta yok olmasına bile sebep olabilir. Hepimiz bunun örnegini edison örneginden yada intihar eden binlerce zeki ama toplumsal kabul görmemiş insanlardan görebilirsiniz.

Toplum meselesi önemli çünkü hepimizin kabul ettigi gibi insanlık çok zayıf olmasına ragmen toplumsal dayanışma ve  işbölümü yapması onu doganın diger canlılarına üstün kılmıştır. ancak toplumda kabul görmek için uyum saglamak gerekir bunun içinse fedakarlık yani yeteneklerimizi göz ardı etmemiz gerekir.

Misalen yaşamak için yemege uyumak için barınaga neslini devam ettirmek sosyalleşmek için diger insanlara ihtiyaç vardır insan sosyal bir varlıktır ama aynı zamanda yalnız bir varlıktır olmasıda gerekir.

Şöyle düşünelim erşeyin aynı ve tekdüze gittigi bir ortam güvenlidir ama ölümsüz degildir ve herşey mutlaka yıkılıp yok olmaya mahkumdur buyüzden Enstain, Darwin, Newton, Copernic, İsa, Muhammed gelişim aşamasında eskiye muhalif oldukları için herzaman tepkiylekarşılaştılar işte biz buna toplumsal şizofreni diyoruz.

Toplumsal şizofreni düzenin, gücün, amacın devam etmsini ister yani kendi istediklerinin bunların zamanla yetersiz kalması insan aklının giderek gelişmesi doganın algılarda büyümesi zihinde küçülmesi toplumdan soyutlanabilen birilerinin bunları sorgulayabilmesi bu düzenin yeniden kurulması yani zamana göre modernize edilmesini saglamıştır.

Yani bizim gördügümüz devletler dinler bilimler degişmeye mahkumdur Hani diyorya Heraklitos "Degişmeyen tekşey degişimdir" işte aynen öyle.