Ölümsüzlügün keşfi [yazının icadı]
Ölümsüzlügün keşfi [yazının icadı]
İnsanlar arası konuşmayı ve anlaşmayı saglayan sistematik bir anlaşma biçimi olan konuşma zamanla iletişimde yetersiz kalmaya ve bilginin adaletli dagıtılmasının önüne geçmek gibi bazı sorunların oluşmasına yol açtı. Her toplum kendine özgü bir bilgi dagarcıgı oluşturdugu için ve MÖ. 5000 ile MÖ. 3500 yıllarda ticaretin başlaması toplumlar arası bir kültürel etkileşimin oluşmasını sagladı. Sanıldıgının aksine yazı insanlar arası iletişimi saglamanın da ötesinde yazı ilk zamanlar edebiyat ve sanat gibi alanlarda kullanılmamıştı daha çok ticaret işlerinin kaydı için kullanılan yazı ortak bir dilin oluşmasını saglayarak adaletli bir yönetimi saglamıştı.
Bilindigi üzere yazıyı ilk icat eden topluluk Sümerlerdir, böyle denilmesinin en önemli sebebi bulunan en eski kil tablet yazıtlarının sümerlere ait olmasıdır. Sümerler oldukça akıllı bir iş yaparak ilkel insanların yaptıgı magara resimleriyle devlet gereksinimlerini sentezleyerek ekim ve hasattan elde edilen mahsulleri bazı şekiller vasıtasıyla kil tabletlere not almışlar bunları ise yaptıkları büyük tapınaklarda saklamışlardı. Yazı insanların estetik algısı geliştikçe ve dünya görüşeri geliştikçe degişime ugramış er millette ayrı bir şekilde gelişme göstermiştir.
Mısırlılar hiyeroglifleri bularak en eski firavunların destanlarını resimli yazı şeklinde saklamış. Hititler ve Persler kil tabletlerin ve tuglaların üzerini işaretleyerek buna çivi yazısı demiş. Mahalli degişikliklere ugrasa da birçok yönden bugünkü yazı tipine en çok benzeyen tazı Çin medeniyetinde ortaya çıkmıştır. Gelişmiş bir deniz ticareti agı olan Fenikeliler ise Yunanistan İtalya ve Avrupanın birçok yerine yazının yayılmasını saglamıştır
Peki sümerler neden yazı ile mahsüllerinin kayıtlarını tutmak gibi bir işe giriştiler ?
Aslına bakarsanız cografi ve sosyo ekonomik aynı zamanda politik yönleriyle sümerler orta asya insanı olmaktan çok uzaklardı, yer yer feodalite anlayışına benzese de daha bütünleşik bir yönetsel yapıları vardı. Tıpkı Mısır gibi gelişmiş su kanalları bulunan sümerler fırta ve dicle nehirlerinin suyunu uzak bölgelere taşıyabiliyorlardı, bu sayede Mezapotamyanın verimli topraklarının birçok yerinde ürün fazlalıgı ortaya çıkıyor bu ise toplum içinde hak ihlallerine yol açabiliyordu işte bu durumun önüne geçmek isteyen o dönemin din adamları Zigurat denilen ibadet mekanlarında hem bu mahsülü saklıyorlar hemde kayıtlarını tutuyorlardı.
Köken olarak Orta Asyadan gelen sümerler sami ırkındandı (sami: Nuh peygamberin sami isimli oglunun soyundan gelenler, halen yaşayan araplar yahudiler ve süryaniler) MÖ 4000 yılında Mezapotamyaya yerleştiklerinde tıp astronomi ve matematik gibi ugraşlarının yanında fal büyü ve mitoloji gibi başka ögretilerini de insanlık arasında yaygınlaştırmışlardı. Toplam 35 şehirden oluşan sümerle 18 tane büyük şehire ev sahipligi yapıyordu. Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk bunlardan bazılarıdır. kuruldugu yıllarda sakin bir hayat yaşayan sümerler zamanla egemen bir güç haline dönüşmüştür. Toplumsal olarak üç sınıfa ayrılan sümerler 1. sınıfı din adamları ve askerler 2. sınıfı halk 3. sınıfı ise kölelerin oluşturduğu bir toplumsal hiyerarşi vardı.
Patesi ve Ensi adını verdikleri bu rahip krallar teokratik bir yönetim ile manevi ve tanrısal bir güçle bulundugu şehrin idaresini üstleniyırdu. Bu yöneticiler güçlerini artırıp hakimiyet alanlarını artırdıklarında ise Lugal kalma olyorlar Düzenli bir ordu kurarak bütün Sümer devletine hükmetmek isteyen sümer yöneticileri bu iş için ilk önce esnaf loncaları oluşturmuşlar bu örgütlenmenin zamanla kendilerine güç kazandırması ile yönetim bireyselcilikten çok halk meclisi arasında da söz sahibi olunmasına yol açmıştır.
Güneş saatini tekerlegi ve yazıyı bulan sümerler aslında yalnızca bir topluluk olmanın ötesine geçerek kendilerini yıkan elamlar ve akadları uygarlık olarak etkilemiş onların kendisinin devamı niteliginde yaşamalarıa yol açmıştır.
Nitekim yazının icadı tariin seyrini degiştirdi ve yeni bir çagın başlamasına yol açtı. İnsanlar artık sözün unutulup gitmesinden kurtulmuş hem ortak bir standart yakalamış bu sayede hukuk ekonomi ve politikada istikrar yakalanmış, hemde düşünce ve duygularını ifade ederek kendi zamanların ötesine geçmişlerdir.
Dil ve düşüncenin bir aktarıcısı olarak yazı insanoglunun en öneli ihtiyaçlarından biri haline gelmiştir zamanla. Öyleki bugün birçok hatibin sözü unutulmuşken platonun ve aristonun yazdıkları halen okunmaktadır.
İnsan türünün konuşmaya ihtiyacı oldugu gibi onu anlayacak bir geri bildiriciye de ihtiyacı bulunmaktadır. aynı şekilde yazıyı yazan kişinin bulunması yeterli gelmez onu okuyacak anlayacak ve paylaşacak kişilere de ihtiyaç oluşmuştur. Medeniyet ve kültürün aktarılmasında bilimin gelişmesinde önder olan yazı teknik olarak çok basit kalsa da mana olarak insanlıgın ilerleticisi konumunda bulunmaktadır.
Bilindigi üzere Fenikeliler 22 harften oluşan ilk alfabeyi oluşturdular, fenikelilerin taşıdıgı bu yöntem diger devletlerde de yasaların oluşmasına çek senet gibi ticari işlemlerin oluşmasına da öncülük etmişti. Zamanla mısır papirüs denilen kagıtları buldu ve kil taş tabletlerden kurtulundu onun yerine rulo şeklinde sarılmış kitaplar bilginin taşıyıcısı konumunu aldı. Mısır yazının icadı bakımından bir dönüm noktasıydı. Büyük makedonya impatratoru iskenderin ardılları olan Ptolemaos krallıgı o dönem için hiçde azımsanmayacak bir işe kalkıştı ve dünyanın en büyük kütüphanesi olan İskenderiye kütüphanesini kurdular. Buradan yetişen Tales Batlamyus Archimenes, Eratatones gibi büyük alimlerle yunan ve islam aydınlanmasının öncülügünü üstlenmişlerdi. Bu kütüphane bugün yeniden inşa edilmiş olsa da eski ihtişamı bulunmamaktadır
KAYNAKLAR VE İLERİ OKUMA
Yazı - Vikipedi (wikipedia.org)
Yazının İcadı – Tarih Akademisi
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder