İnsan gerçeklige karşı çıkarak kendi gelecegini oluşturur

  Hiç yorum yok
Ocak 02, 2023


 Medeniyetimize ve uygarlıgımıza dair birçok yeni buluş ve keşif genellikle toplumsal faliyetler sonucu gerçekleştirilmiştir. Aslında toplumsallaşma bile kendi başına bu tezimizi desteklemektedir. Hararinin homo deus kitabında şöyle bir örnek vardır. Bir stadyum dolusu maymunu aynı ortama koyun ve sonucunda ortaya çıkan kargaşayı izleyin der. Aynı durumda olan insanlar sözgelimi mitinglerde savaşlarda ve konserlerde mükemmel bir uyumla birlikte yaşamaktadır. Bunu saglayan şey büyük oranda ortak çıkar yani "pragmatizm" olarak görülse de aslında bu konu bile insanın dogaya karşıtlıgıyla alakalıdır.

Dogadaki birçok canlı pragmatistittir ancak genellikle kendisi için, kendi çıkarlarını düşünerek yaşar ancak insan için durum karşılıklı yani benim menfaatine olan durum komşum yada arkadaşım içinde geçerli diye düşünülmektedir. Henüz çokda geç olmayan insanlıgın ilk aşamalarında aslında insan gerçeklige yabancıydı bunu dememin sebebi "insanlıgın akla kulak vermesi" di. Diger canlıların aksine geçmişi hatırlamak gelecekte daha iyi olanaklara kavuşacagını hayal etmek insanı yaşama baglayan önemli şeylerden biriydi. Öyle ki baktıgınız zaman hayatımızı temelden şekillendiren şeyler aslında dogaya hiç uygun olmayan dogaya aykırı şeylerdir. 

İnsan dogaya uygun yaşamalı düşüncesi günümüzde çok popülist ve natüralist bir yaklaşım benimsemekten başka birşey degil bence, misal ilk çıktıgında ne işe yaradıgını bilmedigimiz bir icadın zamanla bize hala bir faydası olmadıgını bilmemize ragmen neden hala o şeyi delicesine baglanır kalırız. Bu soyut örnegi somutlaştırıyım izninizle Bir televizyonunuz var eski ancak zamanla o şey sürekli yenileniyor lcd çıkıyor led çıkıyor oled çıkıyor sürekli degişip güncelleniyor ancak size yemek içmek barınmak çogalmak gibi dogrudan hiçbir faydası yok ama siz o şeyin yenisi çıktıkça merakınıza ve zamanın getirdiklerine yenik düşerek ona sahip olmak istiyorsunuz.

Burada siz farkında olmasanızda soyut bir mekanize toplumun parçası olmuş hale geliyorsunuz. Diyelim ki televziyon ne kadar gelişirse gelişsin size bir faydası yok ancak şunu düşünün o televizyonu üreten insanların yada makinelerin çalışmasını ve varlıgını devam ettirmesi yine başka insanların işbirligi sayesinde mümkün oluyor. Yani size faydası olmayan şey alınıp satılarak üretilerek ihraç edilerek aradaki yüzlerce insanın para kazanması işletmesini devam ettirmesi ve bünyesinde çalıştırdıgı onlarca insanın ihtiyacı olan yemek uyumak barınmak gibi hayati faliyetlerini karşşılamasına yol açıyor. 

Bu noktada şu aklınıza gelebilir neden televizyon bilgisayar gibi şeyler üretmek yerine şeker un yag sebze meyve üretmek yada daha iyi evler yapacak robotlar üretmiyoruz. aslında yapılıyor yüz yıllık bir sürede tarımda yaşadıgımız sanayi devrimine bakın gelişmiş tarımsal makinelerle yapılan çiftçilik 140 kişinin gıda ihtiyacını karşılıyor [kaynak] Bundan yüz yıl sonra bu şekilde modern toplum gelişmeye devam ederse sanayi, bilgi işlem ve birçok alanda insanlıga daha fazla zaman kalacak.

İşte geldik boş zaman konusuna daha demin dedigimiz o televizyonlar internet bilgisayar akıllı telefonlar yalnızca faydalı oldugu içinmi her evin içinde tabiki hayır. eger öyle olsaydı bu kadar çok gelişmezdi. Şuna inanıyorumki insan boş zamanda önemli şeyler yaptıgından daha yaratıcı olmaktadır. bunu yalnızca boş zamanı dolduran iş ve ugraşlar olarak degil yalnızca düşünce olarak bile degerlendirebilirsiniz. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri en çok toplumsal- politik örgütlenmeye sahip bu demek oluyorki telnologi geliştikçe boş zaman artıyor boş zaman artııkça düşünen toplumları kontrol altına almak zorlaşıyor."aslında devlet büyük oranda kitle kontrol aracıdır" buna engel olmak için ise bizlere bu tür katma deger üreten ama dogrudan hiçbir faydası olmayacak olan şeyler üretilir. Aslında tüketerek varoluyoruz tıpkı ilkçaglardaki gibi.

İnsanlıgın ilk evrelerinden bu yana gelişimini bir düşünün yada bu tür filmler izleyip kitaplar okuyun çogunda gökyüzüne bakıp oralarda birilerinin oldugunu kendilerini izledigini birgün birlikte olacaklarını düşünürler. hangimiz yapmıyoruzki bunu? Birgün ölecegimizi biliyoruz nesnel şekilde bunun farkında herkes insan bu yönüyle gayet rasyonel yaklaıyor. Ancak herşeyi anlama ve açıklama istenci duyan meraksal akılcılar ise bunun çok acı bir durum oldugunun farkında bir çözüm aranıyor. Ve herkes toplum içerisinde özgürce düşüncelerini paylaşabildigi için yeni bir gerçeklige karşı çıkış meydana getiriyor. 

İnsan rasyonel midir ? bu soruya çogu kayak evet yada hayır der ancak algılayabilen bir bilince sahip canlı olan her varlık evet hem biraz rasyoneldir hemde irasyoneldir. çünkü toplum içerisinde yalnızca kararlar ve uygulamalar rasyoneliteye ihtiyaç duyar Toplumun dogrudan kökenleri ise daha çok romatizm "duygular hisler" ile alakalıdır. 

Neden gelecekten kaygı duyarız? bu gayet dogaldır çünkü düşünüldügü zaman amaçsız yaşamın hiçbir anlamı olmayacagını biliriz. rasyonel düşünceli her insan ise kendisi için ve aidiyet hissettigi grup için en iyisini ister. Ancak bizim rasyonel olmamız bizim istencimizle orantılıdır. Dışardaki şeylerin ise kendi istençleri vardır o ise onlar için rasyoneldir. Misal gelecek kaygısı duyan bir genç okudugu bölümde iş sahibi olmak ister birçok yere birçok sınava başvurur bu onun istencini gösterir iyi bir durumdur ve genelde o şeyin olmasına saglar ancak. Yanlış olan ise yanlızca isteyerek birşeylerin gerçekleşecegini sanmak bu hatadır. Birşeyler istersin o olmazsa naparsın ya başkasını denersin yada daha fazla gereksinim toplarsın yada vazgeçersin. bu şekilde herşey kendi içerisinde devam eder gider. 

İstedigimizin olmaması bizi üzmemeli yada istedigimizden daha fazlası oldu diye bizim kişiligimizi bozmamamlı çünkü birşeyi elde etmek o şeye sahip oldugunuz anlamına gelmez. İnsanın şu dünyadaki sahip oldugu tek şey kendi kişisel benligi ve kişiligidir asıl istenen ise onun en iyi olması olmalıdır.

Devamını oku

Neden astronomi ögreniriz ?

  Hiç yorum yok
Eylül 16, 2022

 


Neden astronomi ögreniriz ve neden ögrenmemiz gerekir ?

Düşündürücü bir soru oldugunu biliyorum ancak gerçekten insan yıldızların bilimi olmasaydı bugünkü modern dünyayı kesinlikle inşa edemezdi. Bunun en basit örnegi olarak ise yıldızların konumuna bakarak düzenlenmiş olan takvimler ve saatler ile örnek gösterebiliriz. Ayrıca bilirsiniz ki bütün büyük yenilikler genellikle pratik hayata aktarılmadan önce uzay seyehatlerinde denenmiştir.

Ötesinde bir olgu olarak uzayı merak etmek karanlıgın içerisinde parıldayan binlerce yıldızlar üzerine düşünmek aslında insanın şu üç günlük hayatında en önemli ugraşı olmalı çünkü sizde biliyorsunuz ki karıncaya oranla insan büyüktür ancak karındanın yaptıgı birçok şeyi insan yapamaz.

Modern bilim ve antik bilim arasında günümüzde devasa bir uçurum açıldı. Siz de biliyorsunuz ki insanlar eskiden dünyanın evrenin merkezinde sabit durduğuna inanıyordu bunun için ise haklı gerekçeleri vardı. En basitinden büyük usta Aristotales in maddenin canlılığını sağlayan en önemli şey olarak töz kavramını bulması buradan yola çıkarak evrene anlam veren insan olduğu içinde dünyayı evrenin merkezine koymuş olmasıydı. Ayrıca dünyanın merkezde olması uzayın boş alanında her tarafından eşit bir konuma sahip olduğu için boşluktaki dengesi bozulmamış olacaktı. 

Neden dünya sabit denilmişti. aslında bunu açıklarken kolaya kaçılması açısal momentum ve kütleçekim kavramlarının bilinmemesi en büyük sebepti eskiden insanlar bilgiyi dogrudan kendileri edinirdi genelde bu sebeple dünya eger hareket etseydi üzerinde yaşayan herkes ya düşer ya uçar yada bir şeye çarpardı madem her şey yolunda o halde bir eylemsizlik hali olmalı dünyada denildi ve 2000 yıl boyunca insanlar bu kavramları diger gezegenlere uygulamaya çalıştı.

Günümüzde egitim sistemi temelli gelişen soyo-kültürel yapı aslında bilim anlayışımızı da degiştiriyor bugünlerde ilkokul düzeyinde bir çocuk kopernigin yıllarca ugraşarak buldugu güneş merkezli evren sistemini mevsimleri işlerken ögreniyor. Ancak gerçekten onun kadar bunu bilinçlimi yapıyor derseniz orasının bilemem.

Kütleçekimi şu örnekle anlatabiliriz mesela.

Çok basit bir gözlem yapın mesela elinizi tozlu yada kırıntıların olduğu bir yere sürtün ve elinizde hala o tozların durdugunu görürsünüz yere doğru baksa da onlar düşmez neden biliyor musunuz çünkü o küçük zerrelere göre sizin kütleçekiminiz o kadar büyüktür ki siz istemeden onlar ayrılamaz. Aynı şekilde biz dünyadan neden ayrılamıyoruz dünyaya göre toz kadarız. Dünya neden güneşin çevresinden ayrılamıyor çünkü karşısında milyon katı büyüklüğünde bir yıldız var. 

---------bir nevi cevap-----------

Esas olarak Astronomi ögrenmek birazda tanrının aklını okumaktır. Aristo'nun metafiziğine göre evrende var olan şeylerin temeli kaynagı töz olan bir akıldan meydana gelmiştir. Akıllar akılları inşa etmiştir şeklinde gelişiyor. Hiç düşündünüz mü gerçekten evren hiç yaratılmamış olsaydı ve tamamen sizin aklınıza göre şekillenseydi ne olurdu diye ? 

Bence bu soru şirk yada başka birşey degil çünkü ögrenilen her yeni bilgi eskinin dogmatizmine vurulmuş bir baltadır. İnsan kendi duvarlarını yıkarak özgürleşir. Gerçekten tam özgür oldugunu ise bir gece yarısı gökyüzüne baktığında anlar.

Madem bilgi başkalarının aklından çıkan deney ve gözlemle kanıtlanan şeyler o halde bunların yanıltılabilmesi zamanla yerine başkaları gelerek degiştirilmesi o zaman neden gelecek yüzyıllar için mevcut bir evren teorisini koruyup onu geliştirmek yerine kendi evren tasavvurumuzu oluşturmuyoruz.

----------bir nevi dipnot----------

Ugraşların en önemlisi ve en ulvi ve uç sınırda olanı bilimdir diye düşünüyorum. Ancak bilimi hiçbir zaman başkalarının yaptıgı gibi kitaplar dolusu bilginin toplandıgı bir akıl "sözde google" olarak görmedim aksine ona Kuramları, tezleri, fikirleri, deneyleri, gözlemleri oldugu için değer verdim. Hatta ne zaman çok fazla okusam, düşünsem sonunda bilimsel birşeyleri anladıgımı farkettim ve bu beni şaşırttı.

----------bir nevi kaynak-----------

Aşagıdaki kitaplara gelince onların solundakini okudugumda sadece, herşeyden önce güneşin evrenin merkezinde oldugunu kabul etmeliyiz diyordu tabi bunu binlerce kavramla çeşitlendiriyor ancak ikinci günümüz kitaı olan "kopernik devrimi" yukarıda anlattıgım birçok şeye kaynaklık ediyor.



some kind of source

Devamını oku

Kimlikler Üzerine

  Hiç yorum yok
Eylül 15, 2022

  


Günümüzden asırlar önce insanlar yaşamlarını belirlerken bir işbölümüne ihtiyaç duyuyorlardı. Ekmek yapacak olan fırında av bulacak olan geniş bozkırlarda sanat yapacak olan ise kendi magarasında hayatını devam ettiriyordu. Bu durum aslında temelinde bilinebilirlik ihtiyacı dogurmuştu. 

Birisine gitiginizde o size ben hiçkimseyim demek yerine ben fırıncıyım dediginde bu kesinkikle bir amaç ugruna oldugu ve bu amacın toplum arasında işe yarar bir durum oldugunu kanıtlıyordu. İşte gerek tanıma gerekse toplumsal bir kişilik oluşturma için insanlar kimlige ihtiyaç duyuyordu. Ancak zamanla kimlik kavramı toplum geliştikçe çeşitlendi degişti hatta yeniden inşa edilmeye başlandı. 

Dogumumuzdan itibaren etrafımızda insanlar vardır anne babamız nasıl bir sosyo ekonomik kültürel yapıya sahipse bizimde aynısını olmamız istenir anadolu cografyasında çocuga genellikle erkekse dedesinin kızsa büyükanne yada ninenin ismi verilir. Bu kısımdan itibaren ne olacagımız ve kime benzememiz gerektigi zihnimize kodlanmaya başkanmıştır. 

Belirli bir devlet içerisinde belirli bir ailede belirli bir tarihte ve yerde dogup oraya göre egitim ve gelişim gösteririz bunun sonucunda ise bize ait benimsenmiş bir kimlik ediniriz. Bu kimlikler genellikle temel yapı bakımından herkesde olan ve olması gereken şeylerdir. Birisi çıkıp ben hiçkimseyim yada hiçbir yere ait degilim deme lüksüne sahip degildir çünkü toplum içerisinde o kadar çok benimsenecek kimlik vardır ki bunlardan birini benimsemeniz farkında olmadan gerçekleşmektedir. 

Kimlik genelde kişinin dogumunda edindigi ancak ilerleyen yaşlarda geliştirebildigi bir kavramdır. Nasılki size bir yeterliligi veya ehliyeti saglayan belgeler veriliyorsa bu belgeler yeterince gereksinimi karşılayan diger kişilere de verilmektedir. 

Kimlik genellikle kişinin teorik varlıgını tanımlaması sebebiyle genelde gerçekligi tanımlamaz. Bu sebepten dolayı kişilerde modern çagın gelişimi ve sosyal dinamikler genelde bir kimlik kargaşası yaşanmasına yol açmaktadır. Egemen kültüre yöneliş, zayıf baskın alt kültürlere yabancılaşma tamamen bu yabancılaşmanın sebebidir. 

Kimlikler kargaşa yarattıgı için aslında birazda geçicidirler dogdugumuz ülkenin bir vatandaşı oluruz ancak öldügümüzde de nufustan siliniriz çünkü varlıgımız devam etmiyordur. Yaşadıgımız anda edindigimiz kimlik ise bize birtakım haklarla beraber sorumluluklarda getirmektedir. Nasıl ki ölmüş bir insana herhangi cezai yaptırım uygulanamıyorsa yaşayan bir insanın temel hak ve özgürlükleri sınırlandırılamaz. 

Bu özgürlük ise kimliklerin sosyal algıda degişmesine yol açmıştır. Yani toplumu tanımlayan herşeyin kimligin bir parçası olarak görülmesi gibi bir hataya yol açmıştır. Kişinin dogrudan degiştiremedigi şeyler anne babası ve fiziki özellikleri degişmezken ilgi alanları yetenekleri ve düşünceleri zamanla degişebilmektedir. Günümüz toplumu önceki çaglara göre daha liberal bir bakış açısı benimsedigi için dinin ırkın veya ekonominin kişinin kimligini belirlemede dogrudan bir etkisi olmadıgını görüyoruz. Ayrıca kimlik kavramını kişiyi soyutlayan bir unsur olarak görürsek oldukça sınırlı bir pencereden bakmış oluruz. Kimlik ister benimsenmiş olsun ister dışardan elde edilmiş olsun kişiligin gelişimiyle dogrudan hiçbir baglantısı yoktur. Sonuçta hayatınızı sizin duygu ve düşünceleriniz yönlendiriyor durum böyleyken benimsemediginiz hangi kimlik size ait olabilir ki ?

Devamını oku

Özgür Yazılım Projesi GNU NEDİR ?

  Hiç yorum yok
Nisan 15, 2022


Açık kaynak kodlu yazılımlar nedir ? 

Birçogunuz biliyordur GNU projesi diye bir uygulama var. Dünyada 1984 yılında duyurulmuş, herkesin yazılımlara özgürce ulaşıması gerektigini savunan bir oluşum.  Açılımı (GNU's not unix) anlamına gelen bu sosyal hareket yazılım dünyasında tekelleşmiş şirketlere bir tepki olarak dogdu.

İlk olarak 1983 Eylül'ünde Richard Stallman tamamen ücretsiz patentle genel kullanıma açılmıştı. GNU yazılımı ticari olarak alınıp satılamayacak şekilde bu patentte yer almış bu sayede tekelleşme önlenmiş oldu .işte GNU projesinin asıl amacıda buydu.

Microsoft gibi büyük firmalar yazılımı geliştirmek için uçuk kaçık fiyatlar çekse de ürünlerine bunu geliştirme için yaptıgını söylüyor, ancak hepimiz işletim sisteminde ne kadar sorunlar oldugunu iyi biliyoruz ama distrowach.org sitesinden bir linux dagıtımını kurdugunuzda windows tan 10 kat daha hızlı oldugunu görürsünüz işte bu makalemde de sizlere özgür yazılımlardan bahsedip bunlara örnekler vermek istiyorum.

Biliyorsunuzki Google Amazon Microsft vs firmalar merkezi ABD de olup tek bir yerden piyasaya hükmetmeye çalışıyorlar ancak özgür yazılımlarda bu bulunmuyor aksine bu ekosistem daha çok dagıtık bir mimari benimsemiş durumda yerel ülkenin dernekleri vasıtasıyla o yazılıma gönül vermiş kullanıcılar bir araya gelip bir server kuruyor ve insanlar kendi ülkesinden o yazılımı indirebiliyor bu sayede hem hız artıyor erişim sorunları azalıyor hemde tekelleşme önlenmiş oluyor.

Öncelikle işletim sistemlerinden başlayalım

Piyasada binlerce linux işletim sistemi oldugunu söyleyen firma var ama bu işletim sistemi degil linux bir kabuk işlemci yani mint manjaro ubuntu gibi işetim sistemleri linux çekirdeginin üzerine inşa ediliyor tıpkı android in oldugu gibi. DistroWatch.com: Populer dagıtımlar  bakarsanız bu sitede en çok kullanılanları görürsünüz bu işletim sistemlerini normal windows dan daha kolay şekilde kurar içerisinde bulunan magazaları ile binlerce uygulama oyun yukleyebilirsiniz tavsiyem en top list var sagda oradaki en çok tercih edilenleri kurun çünkü onların destek ve geliştirme işlemleri daha fazla.

tabi bu işletim sistemleride şöyle bir durum görürsünüz adları farklı olsa da kullanıcı arayüzü benzer bunun nedeni ise geliştiricilerin tercihi (en populer dagıtım arayuzu kde gnome xcfe). Mesela yerli işletim sistemimiz pardus xcfe arayüzü sunuyır artık.

Office yazılımına mı ihtiyacınız var 

Libre office LibreOffice Kararlı Sürüm |sitesine girip indirebilirsiniz

FreeOffice Windows, Mac ve Linux için FreeOffice sitesine girip indirin 

Microsoft office benzer arayuzu tercih edebilirsiniz bu iki yazılımda sınırsız kullanım hakkı var.

Sosyal medyanında özgürü var

artık yputube instagram twitter ın sürekli reklamı ve kasıntı tavrından bıktınızmı yada yeni bir heycan arıyorsunuz işte size alternatif olarak kullanacagınız siteler

Twitter yerine : Memberships | Minds

Facebook yerine : societas diaspora*

İnstagram yerine : pixelfed

Youtube yerine : Odysee   yada JoinPeerTube

Reddit yerine : Gab.com / Gab Social

son olarakda özgün: Mastodon

tabi bu sitelerde dedigim gibi dagıtık bir server yapısına sahip o yüzden verilerinizin çalınma ihtimali daha az hatta ben bunların çogunuda deneyimledim gerçekten birçogu bizim alıştıgımız facebook twitter dan farkı yok tek eksik bilinmedikleri için kullanıcı sayısı azlıgı.

Haberleşme olmazsa olmazımız

Biliyorsunuzki whatsap bize verilerimizi başkasına satmak için rıza metni dayattı ama benim verecegim listedeki uygulamaların öyle bir şey olacagını hiç sanmıyorum

Oldukça gelişmiş haberleşme: Element | Güvenli mesaglaşma uygulaması

Online toplantılarını için: Free Video Conferencing Software for Web & Mobile | Jitsi

tam gelişmemiş olsada kullanılabilir : Rocket.Chat: Communications Platform You Can Fully Trust

whatsap yerine : Signal >> Ana Sayfa

Taraynızda açık kaynak kodlu olsun istiyorsanız

Download Firefox Browser — Fast, Private & Free — from Mozilla

Secure, Fast & Private Web Browser with Adblocker | Brave Browser

chrome degil chromium: Home (chromium.org)

Waterfox · Striking the perfect balance between privacy and usability.

Yerli uygulama öner bize kardeşim diyorsanız

işte size yerli whatsap Dedi

Bip i bilmeyen yoktur herhalde: İndir – BiP

Yerli twitter ımız Yay: Yaay Sosyal Medya

Yerli oyunumuz: Zula | Türk Yapımı Online Silah ve Savaş Oyunu

Açık kaynak uygulamaları indirmek için ise

Compare, Download & Develop Open Source & Business Software - SourceForge

FileHippo.com - Download Free Software

Softpedia - Free Downloads Encyclopedia

GitHub

Tabi liste biraz uzun oldu ama ben açık kaynak yazılımlara karşı bir sempatim oldu geçen covid sürecinde. O yüzden linux un en populer dagıtımlarını kullandım. Şuan office programları yuklu geçen gün bos kaldıgımda da sosyal medya uygulamalarını denedim, anlayacagınız hepside iyiydi güzeldi emek var sonucta işin içerisinde. Hepsinde şöyle bir durum var nihai kullanıcıya ulaşamamış emek verilmiş çok güzel işler çıkartılmış ama bu  bir destekleyici bir güdü barıdnırmadıgı için öyle kalmış, sizden ricam internette sınırlı kapılara kısılı kalmayın internet uçsuz bucaksız bir derya ve emin olun ki sizde orada kendinize çok iyi yerler edinebilirsiniz.

Devamını oku

Türk Edebiyatının ilk Yerli Romanı

  Hiç yorum yok
Nisan 07, 2022


İçindekiler

Yazar [Şemsettin sami kimdir ?]
- Kitap Hakkında bir nevi genel Özet
- Kısa degerlendirme

Giriş

Osmanlı döneminin son zamanlarında yetişmiş nadide aydınlardan birisi olan Şemsettin Sami' nin tek kitabı olmasa da en önemli eseridir hiç kuşkusuz Taşuk-u Talat-ı Fitnat. Kelime size yabancı gelmiş olabilir dogaldır çünkü ben lise yıllarımda Edebiyat dersinde sırf bu isminden dolayı adını ezberledigim ama unutamadıgım bir eserdir kendisi.

Yazar[Şemsettin sami kimdir ?]

Öncelikle size şemsettin sami den bahsetmek istiyorum Avrupada egitim gördükden sonra 1972 yılında İstanbul a gelen Sami o yıllarda edebiyat alanında yogunlaşıp 1975 yılında tefrika halinde bu kitabı yayınlıyor. Bir yandan matbaa da çalışırken bir yandan da basın memuru olarak göreve atanıyor.1889-1898 yıllarında Kamus u Alam isimli 6 ciltlik bir ansiklopedi yayımlamıştır. Ardından 1901 yılında Kamus- Turki isimli bir sözlük yayımlamış tabi bu aralarda tiyatro eserleri de bulunan Sami sonraki yıllarda Türk dilini araştırmaya koyularak Kutadgu bilig ve Orhun Abidelerinin açıklamalı olarak çevirilerini yapmış, kıpçakça üzerine hazırladıgı bir eserle meşgul oldugu yıllarda ise hayata veda etmiştir.

Kitap Hakkında bir nevi genel Özeti

Talat ve Fitnat isimli 17-20 yaşlarındaki iki gencin aşk hikayesini konu alan dönemine göre fazla uzun olmayan 150 syf. gibi çok yogun ve derin bir alegorik anlatmıma kaçmadan uzun öykü tarzında herkesin anlayabilecegi bir dille yazılmış günümüzde ithaki yayınlarının derledigi döneminin toplumsal yaşamını yansıtan bir eserdir. 

Genel itibariyle baktıgımızda Fitnat babası öldükden sonra annesinin evlendigi üvey babasıyla yaşamaktadır bu üvey baba çok iyi bir adamdır hatta öyle ki kendi çocugu olmadıgı için fitnatın annesi öldügünde bile kıza bakmaya devam eder ilkokulda 3 yıl okuttukdan sonra okuldan alan hacıömer isimli babası kızı 7 yıl boyunca eve kapatır sanki hapis hayatı gibi kız hiç dışarı çıkmaz çıkması gerektiginde ise yanında babası vardır sırf buyüzden kendini geliştirememiş ve içine kapanık biri olarak yetişmiştir fitnat, Güzel bir kızdır ama içinde hep bir yalnızlık hissi bulunmaktadır. bu yalnızlık hissini aşması için birgün dikiş nakış kursuna yazıdır onu babası. 

Kursa başlamadan önce evde otururken birgün pencereden bakan fitnat Talat ı görür talat temiz yüzlü yakışıklı tam anlamıyla bir beyefendi gibi gözüken biridir hayatı boyunca iki yabancı erkek görmemiş fitnat talattan çok etkilenmiş ve deyim yerindeyse ilk görüşte aşık olmuştur. 
Aynı durum talat içinde geçerlidir ama bir farkla talat o kadar saf ve temiz yüzlü birdir ki kadın kılıgına girdiginde yüzünde sakal olmaması beyazlıgı bir kıyafet degişimi ile onu kız kılıgına getirmektedir.

İşte Talat bu kılıkla dikiş nakış kursuna girer ve orada fitnatı görür Kendisini Ragıbe olarak tanıtır. Hatta kursun hocası olan kadın ise onların eksikliklerini görerek şöyle der Ragı sen okuma biliyorsun fitnat dikiş nakış biliyor gelin siz birbirinizi egitin der ve busayede Fitnat Ragıbeye (talat) dikiş nakış dersleri verirken Ragıbe(talat) da fitnata okuma yazma ögretir.

Zaten hayatı boyunca dogru düzgün insan yüzü görmemiş kız bu oglana candan gönülden baglanır bir hayat arkadaşıymış gibi bakar ona hatta onu sevdigini söyler gözlerinde talatı gördügünü talatı sevdigi gibi ragıbeyide sevdigini söyler bu durumda talat kendisinin halini anladıgnı düşünerek Fitnatın evindelerken kimligini ortaya çıkartır.

Gerçek kimligi anlaşılınca yaklaşık bir hafta hiç konuşmazlar Talatın bu zamansız gibişine çok üzülen fitnat mektup yazar cevap olarak kendisinin çok hasta oldugunu söyler talatta bu zamanlar deyim yerindeyse kız yalnızlık ve üzüntüden harap hale gelir.

Bu zamanlarda ise kızın babası ona uygun bir kısmet buldugunu evlencegi adamın maddi durumunun iyi oldugunu eşi eski karısı öldükten 17 yıl boyunca tekrar evlenmedigini onun ölümünden kendisini suçlu buldugunu düşünmektedir. Bu durumdan kurtulmanın yolunu ise evindeki hizmetçi kadınlardan birisi yeniden evlenmesi oldugunu söyler eve bu adam Ali bey dir 40 lı yaşlarda birisi.

kız olmaz der kabul etmez babası da ona saygı duyuyormuş gibi gözükür ama yaz mevsimi yaklaştıgında yakından tanıdıgı birinin sahildeki köşkünün boş oldugunu kendilerinin 2 ay orada kalabilecegini söyleyerek götürür hatta güzel giyinelimki bizi ziyarete gelenler olabilir der.

Aslında burada kızı kandırıp koca evine yani ali beyin evine götürmektedirler. bir hafta boyunca kız orada da aglar hep talat ı düşünür ama bir çare yoktur ali bey de bu durumu anlar ancak belli etmemeye çalışır sonra fitnat babam beni kandırmış diyerek bir mektup daha yazar talat a aradan üç gün geçer ali bey onu kendisine alıştırmak ister hatta neden böyle yaptıgını konuşmak istedigini önünde egilerek sorar onun üzüntüsünün kendisini de harap ettigini söyler ama içten içe o kızın eski karısına çok benzedigini hatta o oldugunu sanar ama yaş farkı yüzünden bu dogru olamaz der.

Ali bey fitnatın elini tutar ama fitnat bir haftada bir kez bile adamın yüzüne bakmaz sonra odasına gider kapıyı kilitler iki saat kadar bekledikden sonra kapı kırılarak içeri girilir ve içerde kız barnına sapladıgı bir bıçakla orada öylece yatmaktadur.

bu iki saat içerisinde ali bey fitnatın boynundan kopan muskayı alır ve içinde ne oldugunu anlamak için bakar bu muska degil aslında bir mektupdur ve içerisinde Alinin eski karısının mektubudur fitnatın kendi kızı oldugunu ögrenir ardından kızın odasına girince ne yapacagını şaşırır.

Bu esnada Talat hasta ve bitap şekilde içeri girer gene kız kılıgında gelmiştir ama artık herkes onun kim oldugunu biliyordur oda saklamaya çalışmaz. Cenaze işlemleri yapılırken kimse talatla ilgilenmez ancak o sevdiginden ayrı kalmanın acısıyla dayanamayıp orada ölür herkes ona bakmatadır.
Ali onları evlenmeyi bile düşünmüştür zamanında fitnatın kendisini sevmedigini de biliyordur ama yapmaz sırf buyüzden delirir defalarca eve kapatır onu hizmetçileri amaa yetmez ve sonunda ali de canına kıyar.

Kısa degerlendirme

Herkesin anlayacagı bir dille yazılması güzel birşeydi bu kitapta kısa ve öz olması da okunmasını kolaylaştırıyordu ancak şöyle bir sorun vardı ne hamlet gibi nede genç warter ın acıları gbi bir derinligi vermiyordu bu kitap insan (yada bana öyle geldi). eger yazar düşünsel derinligine daha fazla önem verseydi mesela o mektuplarda daha içten davranıp yalnızca bir kez birini sevmiş ona da kavuşamadan ayrılmış birinin neler hissettigini yansıtabilseydi belki daha iyi olabilirdi. Ayrıca romanın sonunda herkesin ölmesi o kadarda dogru bulmadım ben Ali bey yaşamalıydı yada Talat çünkü gerçek bir roman aşkı degil ayrılıgı anlatabildigi ölçüde derinleşir bilirsiniz sonuçta hepimizin bir yarası var. Belki biraz daha devam etse roman başka yerlere gidecekti bilemem sonuöta bir gençlik çagında yazılmıl bir roman. Bu kitap bana şunu ögretti bir yazarın ilk kitabı kesinkikle en iyi kitabı degil ayrıca gerçekten iyi yazar olmak bence bambaşka birşey son olarak buradan dostoyevskiye Sheakspere e Fuzuliye Nietzche ile yakın arkadaşlarım oguz atay ve orhan veliye selamlarımı yolluyorum :))

[Resimler kafanızda birşey canlansın diye]




Devamını oku

Kölelerin İmparatorlugu [MEMLÜKLÜLER]

  Hiç yorum yok
Mart 20, 2022


 Memlük devleti tarihi


Konu kapsamı


Bir devletin kurulmasında ne kadar askeri teşkilat önemliyse onun sürdürülmesi içinde toplumsal ve olgunlaşmanın önemli oldugunu unutmamalıyız, öyle ki çaglar boyunca sümerler, endülüs emeviler, Uygurlar, Çin ve Hint gibi medeniyetler asırlara meydan okurken her yüz yılda askeri gücüne dayanarak dünyaya hakim olup sonra silinen devletlerle doludur.  Bu bakımdan çogu yöneticiler yeni fetihlerle ugraşırken onu ihşa edecek insanı unutmuş bu durum ise tarih sahnesinden silinmelerini hızlandırmıştır. Ancak şurası bir gerçektir ki Askeri güc büyük bir acı ve vadin sonucunda büyük başarılar getirmiştir. Bu bakımdan inceledigimiz Memlüklüler önemli bulunmaktadır. Bu makalenin asıl amacı ise nasıl olduda islam dünyasına dışardan gelmiş köle asker diye vasıflandırılan bu üçüncü sınıf insanlar bu kadar büyüdü ve bir imparatorluk kurmaya varan devasa bir yapılanmaya eriştiler. 



Kavramsal Çerçeve

Genel tanımlara şu şekilde yaparak başlayabiliriz. Nemlük kelime anlamı itibariyle Arapçada "Memluka yani köle anlamına gelmektedir, Mülk edinilmiş kökeninden gelen bu kavram Roma sistematiginin lejyoner askerine karşılık gelmektedir"[E1].  Bu kavram Arap dünyasında büyümüş olmasının yanısıra Emevi milliyetçiliginden kalma bir alışkanlıktan türemiş bir deyimdir. Memlüklüler 9 ve 19. yy arasında faliyet göstermiş beyaz ırka sahip çeşitli devletlerde dışarıdan alınarak zamanla toplum içerisinde asker olarak özgürlügünü kazanmış insanlara Memlûk denilmekteydi. Hatta Memlüklüler o günkü arap dünyasında bu kadar büyük bir ayrıcalıga sap olmalarının asıl sebebi savaşta gösterdikleri büyük yeteneklerinden gelmekteydi memlük ' lerin savaşları olmasa yeni, topraklar ganimetler savaş da dahil arap cografyasında ülkelerini koruyacak insanlar da bulunmayacaktı.

1250 yılında kurulup 1382 yılında yıkılan birinci memlükler Sultan Baybars tarafından Eyyûbîler devletinin iç karışıklıklarından yararlanarak daha istikrarlı bir devletin inşası için Sultan Baybars ve arkadaşları yönetime el koymuş ve bu sayede içte ve dışta 17 yıllık hükümdarlıgı boyunca birçok ıslahat ve ictihatlar gerçekleştirmiştir[İA].

1382-1517 yılında ikinci kez kurulan Memlüklüler devleti bu şekilde iki kurulma dönemine ayrılmasının sebebi ise iktidarda meydana gelen degişimdir. İlk memlüklüleri Bahri "kurucu aile" ikiciyi ise "Burci" aileleri yönetmiştir [w1].

Çogunluk olarak Türklerden oluşan bu köle askerler zamanla o kadar güçlenmişlerdir ki abbasiler döneminde 35 bin kişilik bir seviyeye ulaşmışlardır. En parlak dönemleri Türklerin yönetimde oldugu dönemler olsada zamanla Çerkeslerde yönetime gelmiş ancak bu durum gerilemenin önlenmesini saglamamıştır. Nemlük devletinde yüksek askeri beceri ile yüksek statü kazanan Memlüklüler halkı arap olan islam cografyasında yani "Mısır, Suriye, İran" dolaylarını kapsayan geniş bir cografyaya hükmetmişlerdir.

Kuruluş yılları

Emevilerin 750 yılında yıkılmasının ardından başa gelen halife Mutasım Türklerden özel birlikler oluşturmuş hatta onlar için özel samarra isimli şehirler kurarak buralardan asker olan tebasına iktalar dagıtmıştır.[w1].

Memlüklülerin bu kadar büyük bir devlet konumuna gelmelerinde hiç şüphesiz eyyübilerin iç siyasetinde oynadıkları kritik önemde bulunmaktadı. Dönemin yöneticileri hasta yada acemi oldukları için iç asayişi saglayamıyor buna ek olarak dışarıdan gelen haçlı seferlerinde orduyu komuta edemiyordu. IX. Louis önderliginde gelen haçlı seferi hiç zorluk çekmeden Dimyat ı teslim almış ancak daha fazla ilerlemelerini engellemek için mısır üzerinden yola çıkan Memlüklüler 12 bin askeriyle birlikte IX. Loius i esir almışlar daha sonra 800. bin altın ve dimyat karşılıgında kendilerini salmışlardı.

Siyasi ve askeri bütünlügünü kazanan Memlüklüler kuruluş aşamalarında dogrudan siyasette bulunmak yerine atabegler ile yönetimi elde tutmayı denemişlerdi,  taki Sultan Baybars gibi mogollara ve haçlılara karşı devletin birligini tesis etmiş güçlü bir lider çıkana kadar. Sultan Baybars ın kurucu olması onun gerçekleştirdigi savaşların yanında yürüttügü politik yapıdan da kaynaklanıyordu. öyle ki Emir Kutuz un ölüm fikrini verdikten sonra kanı bile kurumadan oy birligi ile kendisini padişah seçtirmiş, çadırına geldiginde emirleri kutuzu kim öldürdü diye sorduklarında ben dedikten sonra ona tahta oturmasını buyruk vermişlerdir. İlerleyen yıllarda Halifeyi tekrar mısıra getirerek islam yönetimini kendi elinde toplamış bunun da ötesinde ilhanlıların vurkaç savaşlarını üskürtmüş hatta suriyede kalıcılıgını saglamak için bizans ile anlaşmalar yapmıştır.

Olgunluk devri

Baybarsdan sonra gelen Berke, Sülemiş, Kalavun ve Halil iç savaşlar ve devletin devamını saglamak gibi ugraşlarla yönetimdeki yerlerini sürdürseler de hiçbiri I. Muhammed gibi büyük bir liderlik yaşatmamışrır. I. Muhammed Memlüklüler devletinin en olgun dönemini yaşatmış kendisi 3 kez tahta oturtulmasına ragmen halkın gönüldeb baglı oldugu işini hakkıyla yapmaya çalışan biriydi. İlk kez 9 yaşında tahta oturtuldugunda her işine karışılması yönetimde kendisinden çok atabelerinin bulunması hatta bazılarının arasında çatışması devleti epey bi sarsmıştı, Ancak I. Muhammed 3. kez başa geçtiginde bütün kararları kendisinde toplamış bu sayede 31 yıllık imparatorluk devrinde ülke refaha kavuşmul en olgun yıllarını yaşamıştır [w1].

II. Memlüklüler

Burci memlüklülerinin devrinde Orta asyadan mısıra getirilen çerkes askerlerden oluşuyordu bu dönemde Burci yani "kale duvarları" anlamına gelen bir hanedan isminin seçilmesi bütün sallantılara ragmen en uzun kendilerininin memlük devletini ayakta tutmuş olmalarıydı. İlk hükümdarları 1382 yılında başa gelen Berkuk ilen Son hükümdarları ise Tomanbay dır. 134 yılda 24 yönetici degiştirmeleri padişahlarının kısa süreli saltanatları devrinde istedikleri ıslahatları yapmalarına engel olmuştur [w2]

İdari yapı

Köle ticaretinin önemli oldugu bu devirde, bozkır steplerinde yaşayan iran ve orta asyadan puta tapan gençler bulunuyor ve bunlara islamı sevdirmek için dergahlara ve çeşitli vaatlerle Köel satışının öneli oldugu şehirlere getiriliyordu. Buralarda bu genç köleler degerlendirilerek askerlige alimlige yada işçilige seçiliyor, bir nevi Osmanlıdaki devşirme usulunun benzeri uygulanıyordu. Bagdat, Kahire Fustat gibi önemli şehirlerde devlet yöneticileri tarafından alınan bu gençler önce dini egitimden geçiriliyor sonra bilgi ve becerilerine göre devlette bir konum elde ediyorlardı. Çeşitli şehirler gezdikten sonra en son mısıra gelen bu köleler 1000 dinara padişahın özel görevlileri tarafından satın alınıyordu.

Zamanla Mısır civarında Aritokratik bir yapı oluşması kültürel bir olgunlugun da yaşanmasına yol açtı. Her ne kadar tebasının çogunlugu arap olsa da Yöneticiler hiçbir zaman arap isimleri kullanmamış. köle yada esir diye kimse aşagılanıp hor görülmemiştir.

Ordu

Türkmen Kürt ve Bedevi aşirtlerin destekledigi merkezi bir ordu birimi bulunuyordu. Büyük Garnizon şehirlerinde askerler egitilir Türkler genellikle at üzerinde mızrak kullanarak seçkin bir yer edinmekteydi. Piyadeler yerel nüfüslü düşkün insanlardan toplanıyor bu insanlar daha iyi bir hayat gayesiyle orduya katılıyorlardı. Denizcilik ve donanmada ileri gidemeyen Memlüklüler sadece ticarette denizi kullanmış hatta bunun için inşa edilecek gemilerin kerestelerini bile Anadoldan getirmişlerdir.

Ekonomi

Devletin ana gelir kaynagı yeni fethedilen topraklar olsa da buralarda yaşayan gayrimüslümlerden alınan cizyeler ve buralardan geçen ticaret yollarından alınan vergiler önemli bir gelir kaynagıydu 1347 yılında yaşanan veba salgını sonrası yalanan ekonomik çalkantılar daha sonra Avrupalılarınümit burnunu keşfetmesi ile bir nevi ekonomik deprem etkisi yaratmış dış ticaretin neredeyse çökme noktasına getirmiştir [F2].

Endüstriyel üretim bakımından Dokumacılık, Madencilik, Ahşap ve çölek işlemeciligi, mamül olarak mısır, yün, ipek, pamuk, altın ve bronz gibi ürünlerin ticarini yapmışlarıdr [F2]

Dil ve kültür

Resmi yazışmalarda eskiden kalma bir gelenek ve toplumsal uyum amacıyla Arapça kullanılsa da ordu içerisinde Türkçenin bir kolu olan Memlük ıpçakcası kullanılmıştır. Bunun dışında bayındırlık faliyetlerine oldukça önem verildigi için cami, türbe, medrese hastane gibi kamu kurumları oluşturularak bunlar vakıflar aracılıgı ile sürdürülmüştür. Halkın büyük oranda arap olması kültürel olarak Emevi ve abbasi alışkanlıklarının sürdürülmesini saglamış askeri bir yeterlilik dışında kültürel ve medeniyet inşası bakımından yeterince ileri gidilememiştir [F2].

KAYNAKLAR VE İLERİ OKUMA

https://eksisozluk.com/memluk--90991

https://tr.wikipedia.org/wiki/Meml%C3%BBk

https://tr.wikipedia.org/wiki/Eyy%C3%BBb%C3%AEler

https://islamansiklopedisi.org.tr/memlukler

https://tr.wikipedia.org/wiki/Meml%C3%BBk_Devleti

https://tr.wikipedia.org/wiki/Burc%C3%AE_Meml%C3%BBkler

https://www.fikir.gen.tr/memluklerde-kultur-ve-uygarlik/

Devamını oku

Ölümsüzlügün keşfi [yazının icadı]

  Hiç yorum yok
Mart 09, 2022

 Ölümsüzlügün keşfi [yazının icadı]


İnsanlar arası konuşmayı ve anlaşmayı saglayan sistematik bir anlaşma biçimi olan konuşma zamanla iletişimde yetersiz kalmaya ve bilginin adaletli dagıtılmasının önüne geçmek gibi bazı sorunların oluşmasına yol açtı. Her toplum kendine özgü bir bilgi dagarcıgı oluşturdugu için ve MÖ. 5000 ile MÖ. 3500 yıllarda ticaretin başlaması toplumlar arası bir kültürel etkileşimin oluşmasını sagladı. Sanıldıgının aksine yazı insanlar arası iletişimi saglamanın da ötesinde yazı ilk zamanlar edebiyat ve sanat gibi alanlarda kullanılmamıştı daha çok ticaret işlerinin kaydı için kullanılan yazı ortak bir dilin oluşmasını saglayarak adaletli bir yönetimi saglamıştı. 

Bilindigi üzere yazıyı ilk icat eden topluluk Sümerlerdir, böyle denilmesinin en önemli sebebi bulunan en eski kil tablet yazıtlarının sümerlere ait olmasıdır. Sümerler oldukça akıllı bir iş yaparak ilkel insanların yaptıgı magara resimleriyle devlet gereksinimlerini sentezleyerek ekim ve hasattan elde edilen mahsulleri bazı şekiller vasıtasıyla kil tabletlere not almışlar bunları ise yaptıkları büyük tapınaklarda saklamışlardı.  Yazı insanların estetik algısı geliştikçe ve dünya görüşeri geliştikçe degişime ugramış er millette ayrı bir şekilde gelişme göstermiştir.

Mısırlılar hiyeroglifleri bularak en eski firavunların destanlarını resimli yazı şeklinde saklamış. Hititler ve Persler kil tabletlerin ve tuglaların üzerini işaretleyerek buna çivi yazısı demiş. Mahalli degişikliklere ugrasa da birçok yönden bugünkü yazı tipine en çok benzeyen tazı Çin medeniyetinde ortaya çıkmıştır. Gelişmiş bir deniz ticareti agı olan Fenikeliler ise Yunanistan İtalya ve Avrupanın birçok yerine yazının yayılmasını saglamıştır 

Peki sümerler neden yazı ile mahsüllerinin kayıtlarını tutmak gibi bir işe giriştiler ?

Aslına bakarsanız cografi ve sosyo ekonomik aynı zamanda politik yönleriyle sümerler orta asya insanı olmaktan çok uzaklardı, yer yer feodalite anlayışına benzese de daha bütünleşik bir yönetsel yapıları vardı. Tıpkı Mısır gibi gelişmiş su kanalları bulunan sümerler fırta ve dicle nehirlerinin suyunu uzak bölgelere taşıyabiliyorlardı, bu sayede Mezapotamyanın verimli topraklarının birçok yerinde ürün fazlalıgı ortaya çıkıyor bu ise toplum içinde hak ihlallerine yol açabiliyordu işte bu durumun önüne geçmek isteyen o dönemin din adamları Zigurat denilen ibadet mekanlarında hem bu mahsülü saklıyorlar hemde kayıtlarını tutuyorlardı. 

Köken olarak Orta Asyadan gelen sümerler sami ırkındandı (sami: Nuh peygamberin sami isimli oglunun soyundan gelenler, halen yaşayan araplar yahudiler ve süryaniler) MÖ 4000 yılında Mezapotamyaya yerleştiklerinde tıp astronomi ve matematik gibi ugraşlarının yanında fal büyü ve mitoloji gibi başka ögretilerini de insanlık arasında yaygınlaştırmışlardı. Toplam 35 şehirden oluşan sümerle 18 tane büyük şehire ev sahipligi yapıyordu. Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk bunlardan bazılarıdır. kuruldugu yıllarda sakin bir hayat yaşayan sümerler zamanla egemen bir güç haline dönüşmüştür. Toplumsal olarak üç sınıfa ayrılan sümerler 1. sınıfı din adamları ve askerler 2. sınıfı halk 3. sınıfı ise kölelerin oluşturduğu bir toplumsal hiyerarşi vardı. 

Patesi ve Ensi adını verdikleri bu rahip krallar teokratik bir yönetim ile manevi ve tanrısal bir güçle bulundugu şehrin idaresini üstleniyırdu. Bu yöneticiler güçlerini artırıp hakimiyet alanlarını artırdıklarında ise Lugal kalma olyorlar  Düzenli bir ordu kurarak bütün Sümer devletine hükmetmek isteyen sümer yöneticileri bu iş için ilk önce esnaf loncaları oluşturmuşlar bu örgütlenmenin zamanla kendilerine güç kazandırması ile yönetim bireyselcilikten çok halk meclisi arasında da söz sahibi olunmasına yol açmıştır. 


Sümerlerin bugün bildigimiz birçok inancın ve uygulamanın kaynagını oluşturmaları onların aşkın bir ruhi inanca baglanmalarından da kaynaklanır. İncelediginiz zaman kuran incil ve tevratın birçok yerinde gılgamış destanının yaratışık kısmıyla benzerlikler bulunmaktadır.

Güneş saatini tekerlegi ve yazıyı bulan sümerler aslında yalnızca bir topluluk olmanın ötesine geçerek kendilerini yıkan elamlar ve akadları uygarlık olarak etkilemiş onların kendisinin devamı niteliginde yaşamalarıa yol açmıştır.


Nitekim yazının icadı tariin seyrini degiştirdi ve yeni bir çagın başlamasına yol açtı. İnsanlar artık sözün unutulup gitmesinden kurtulmuş hem ortak bir standart yakalamış bu sayede hukuk ekonomi ve politikada istikrar yakalanmış, hemde düşünce ve duygularını ifade ederek kendi zamanların ötesine geçmişlerdir.

Dil ve düşüncenin bir aktarıcısı olarak yazı insanoglunun en öneli ihtiyaçlarından biri haline gelmiştir zamanla. Öyleki bugün birçok hatibin sözü unutulmuşken platonun ve aristonun yazdıkları halen okunmaktadır. 

İnsan türünün konuşmaya ihtiyacı oldugu gibi onu anlayacak bir geri bildiriciye de ihtiyacı bulunmaktadır. aynı şekilde yazıyı yazan kişinin bulunması yeterli gelmez onu okuyacak anlayacak ve paylaşacak kişilere de ihtiyaç oluşmuştur.  Medeniyet ve kültürün aktarılmasında bilimin gelişmesinde önder olan yazı teknik olarak çok basit kalsa da mana olarak insanlıgın ilerleticisi konumunda bulunmaktadır.

Bilindigi üzere Fenikeliler 22 harften oluşan ilk alfabeyi oluşturdular, fenikelilerin taşıdıgı bu yöntem diger devletlerde de yasaların oluşmasına çek senet gibi ticari işlemlerin oluşmasına da öncülük etmişti.  Zamanla mısır papirüs denilen kagıtları buldu ve kil taş tabletlerden kurtulundu onun yerine rulo şeklinde sarılmış kitaplar bilginin taşıyıcısı konumunu aldı. Mısır yazının icadı bakımından bir dönüm noktasıydı. Büyük makedonya impatratoru iskenderin ardılları olan Ptolemaos krallıgı o dönem için hiçde azımsanmayacak bir işe kalkıştı ve dünyanın en büyük kütüphanesi olan İskenderiye kütüphanesini kurdular. Buradan yetişen Tales Batlamyus Archimenes, Eratatones gibi büyük alimlerle yunan ve islam aydınlanmasının öncülügünü üstlenmişlerdi. Bu kütüphane bugün yeniden inşa edilmiş olsa da eski ihtişamı bulunmamaktadır

KAYNAKLAR VE İLERİ OKUMA

Yazı - Vikipedi (wikipedia.org)

Yazının İcadı – Tarih Akademisi

Sümerler | Tarihi Olaylar

Sümerler Medeniyeti ve Mezopotamya - Tarih Bilimi

İnsanlıga işık tutan yedi kütüphane

Devamını oku

Bilinçli Rüya (Lucid Dreams)

  Hiç yorum yok
Aralık 25, 2021


Bilinçli Rüya (Lucid Dreams)

Uykunuzda yeni bir bilinç düzeyine geçerek rüyalarınızı kontrol edebilir misiniz ?

Araştırmalara göre rüya insanın günlük yaşantısından edindigi veriler bilgiler zihninin gizli köşelerinde yer edinerek bilinç düzeyine erişmeden bilinçaltında saklanmaktadır. Ögrendigimiz herşeyi hatırlamak isteriz ama gündelik hayatta geriye dönük ne kadar şeyi hatırlıyoruz işte arada bir yaptıgımız hafıza güncelleştirmeleri deneyimlerimizi bilinçaltına altılma oranını azaltarak daha hatırlanabilir hale getirmektedir.

Rüyalar üzerine düşünmek sanıldıgı kadar yeni degildir M.Ö 3000 yıllara kadar gitmekte ancak geçmiş çagların büyük bir bölümü rüyaların metafiziksel bir ögreti taşıdıgına inanmış dolayısıyla başka alemlere açılan kapı yada oralardan bize ulaşan şeylerin kaynagı olarak görmüşlerdir. Ancak özellikle 18. yy bilim devriminin insan ayagının saglam temellerini atan Sigmond Froud bunun üzerine çalışmış Rüyaların Yorumu adlı makalesinde insan uykudayken dogrudan beyni tarafından gerçekleşen bilinçaltında bulunan Ego ve Süperego tarafından baskılanan istek ve arzularımızı gerçekleştirme yada gerçekleştirememe nedeniyle meydana geldigini söylemiştir(evrimagaci.org)

Günümüzde bu görüş tartışılsa da froud rüyaların ne anlama geldiginden ziyade biyolojik ve psikolojik olarak neden meydana geldigi üzerinde durmuştur. Aslında günümüzde rüya görmekte beynin etkili oldugunu bilsekte, beynin hangi bölgesinden kaynaklandıgını tam olarak bilemiyoruz. Yapılan araştırmalar genelde Beyin sapı bölgesi oldugu yönünde yogunlaşıyor "bu bölge uyku yemek gibi insanın fizyolojik ihiyaçlarını kontrol eden bölgedir". 

Rüyaların gelişim süreci ise temelde beyin sapındaki dürtülerle oluşturularak, neokorteks gibi insan evriminin nihai sonucu olan beyin bölgesinde çeşitli duyumlarla zenginleştirilerek karmaşık bir halüsülasyon görme biçimi meydana getirmiştir. 

Aslında rüya araştırmaları Froud dan bu yana soyut taraftan kopup somut bilimsel olgularla tanımlanmaya başlanmıştır. Her ne kadar teknoloji sayesinde beynin bazı bölgeleri incelense  de (MR ve EEG gibi) insandan insana farklı rüya görme (karmaşık, sade, anlamsız, hatırlanamayan) sebeplerinden dolayı gözlemlerin labaratuvar ortamlarında yapılması insanların rüyalarını yalan vs gibi şeylerle çarpıtması rüya araştırmalarını zorlaştırmaktadır. Bu zorlukları aşmak için beyni görüntüleyen elektronik cihazlar kullanarak sinirsel aktivtelerin yogunlugu incelenerek kişinin uyku sırasındaki davranışlarından rüyası izlenebilmektedir.

Rüya için şöyle kısa bir tanım yapacak olursak "uyku sırasında yaşanan hayli bir bilince dayanan deneyimlerdir"(Rüyalar ve Evrim)

Peki hayvanlarda rüya görür mü ?

Bu sorunun yanıtı hayvan davranışlarını gözlemleyen biyologlar tarafından evet olarak cevaplanmıştır. Canlılar rüya gördüklerinde benzer davranışlar gösterirken beyinlerindeki bazı bölgelerin aktiviteleri de aynı şekilde hareket etmektedir. Araştırmalardan şu sonuç çıkmıştır hayvanın beyni ne kadar gelişmişse gördügü rüyanın karmaşıklıgı o kadar artmaktadır. Rüyalar ve Evrim)

Neden rüya görürüz sorusuna gelecek olursak bu alanda iki öneli hipotez bulunmaktadır. Bunlar Harward Üniversitesi psikiyatrist Robert MCcarty nin Aktivasyon sentez hipotezi bu hipotez uyku sırasında insan vucudunun bütün faliyetlerinin en aza inmesi sebebiyle beynin gereginden fazla rasgele eletro kimyasal sinyaller ürettigini bunların beynin ön kısımlarına ulaşması sonucu hayali görüntüler oluşturdugu söylenmiştir. hipotez tam olarak kanıtlanmasa da gerçeklik payı bulunmaktadır, çünkü çogumuz yogun bir zihinsel çaba harcadıgımız günün sonunda ister istemez rüya görmekteyiz. 

Beyin halihazırda gördügü ve duydugu yani algıladıgı şeylerden ötesini düşünemez bu sebeple rüyada gördügümüz birçok şeyin önceden yaşanmış olayların çarpıtılmış bir birbiryle alakalı yada alakasız olsa da bize yeni bir görüntü olarak gözükmesi tesadüf degildir. çünkü rüya görmekte kişinin psikolojik durumu etkilidir örnegin depresyonda olan strese fazla maruz kalmış, kaygılı kişiler yaşamak istedikleri olumlu şeyleri ve yaşadıkları olumsuz travmatik olayları görmektedir.   

RÜYAYI ANLADIGIMIZA GÖRE BİLİNÇLİ RÜYA (LUCİD DREAMS) NEDİR ?

İnsanlar genellikle rüya gördüklerini uyandıklarında ben bir rüya gördüm şeklinde tanımlarlar ancak bilinçli rüya görenler o an Bi saniye şuan ben rüya görüyorum şeklinde tanımlarlar. Biliyoruzki gerçek her insan için güzel olmayabiliyor iyi güzel olsa da çogu zaman ondan sıkılabiliyoruz hatta fizyolojik olarak yapılanmamız mesela ben neden uçamıyorum dedigimizde rüyamda uçabilirim ama dedirtmeye götürüyor. işte çogunlukla aydınlık berrak yani mantık süzgecinde oluşan rüyalarda kişi bilinçaltına müdahale ederek burası şöyle olsun diyebiliyor. Adalaide Üniversitesinden psikolog Dr. Denholm Aspy incelemelerinde yetişkin insanların %55 i en az hayatından bir defa bilinçli rüya gördügünü %23 ü ise düzenli olarak ayda bir oranında bilinçli rüya gördügüne ulaşmıştır. Bu durum kişinin kendi çabasıyle gelişebildigi gibi beyin yapısıyla da alakalı olabilmektedir “Bilinçli Rüya"(acikbeyin.com) mesela şizofreni hastaları dogrudan gerçekligi rüyaları ile karıştırırken meditasyon uygulayan uzak dogu budistleri bu teknigi sonradan geliştirmektedirler.

Çogumuzun ortak sorunu gördügümüz rüyaları unutmamızdır ve genellikle çogu insan günlük 6 tane rüya görse de bunun çogunlukla 1 tanesini hatırlıyor bu rüyalar ortalama olarak 20 saniye sürüyor bilinçli rüya bu kıstasları aşabilirmi yada bizi gerçeklige yabancılaştıabilir mi ? hadi cevaplayalım....

Rüyamızı iki kategoriye alıyoruz rem uykusu ve N-rem uykusu. Rem evresi uykuya dalma esnamızda ilk 5 ila 30 dakika arasında gerçekleşerek 90 ile 120 kez hızlı göz hareketlerine sebep olmaktadır(Hızlı göz hareketi(wikipedia.org)) Rem uykusunun süresi çocuklukta fazlayken yai ilerledikçe azalmaktadır.  Bu bilgiler ise bilinçli rüyanın bu rem uykusu esnasında gerçekleşiyor olmasındandır.

Froud un rüya yorumuna zıt olarak yakın dostu Carl gustaw jung "Kollektif Bilinçaltı" tezini savunmuştur ona göre tüm insanlar ortak bir yaşantıdan beslenmektedir bu bakımdan bazı rüyalar da ortak olabilmektedir Rüya Görmenin Aşamaları (sechaber.com.tr).  

Bilinçli rüya bize gerçek hayatta elde edemediklerimizi vermekte bu sebeple rüyalarımızı farklı bir bilinç seviyesine taşıyarak kontrol edebiliriz. bunu saglamanın bazı yolları ise en basiti ile uyanır uyanmaz rüyalarımızı not almak, uyandıgımızda rüya gördügümüzü hatırlatacak nesneler ile rüyalarımızı bagdaştırmak, meditasyon yapmak, en önemliside gün içerisinde hayal kurmak. Bütün bunların dışında fizyolojik olarak B vitaminini fazla almak insana şuan rüyadayım demenin yolunu açmaktadır  Bilinçli Rüya (Lucid Dreaming).

Geceleri düzenli uyumakta bilinçli rüya görmenin önünü açıyor biliyoruz ki uyku esnasında insanın günlük hayatta mutlulugunun kaynagı olan seratomin, melatonin gibi bazı hormonlar salgılanıyor bunların eksikligi depresyon ve panit ataga sebep olabiliyor bu sebeple geçeleri düzenli uyumak bilinçli rüya görmenin önünü açacaktir.

Aslında rüyaların süresine baktıgımızda ortalama olarak 3-5 saniye sürdügünü en uzun da 20 saniye sürdügünü görmekteyiz. bu kadar kısa sürenin bize günler aylar gibi gelmesi aslında bir mucize degildir çünkü insan zihni o kadar gelişmiştir ki normal konuşmasından üç kat daha hızlı düşünebilir hatta bu zeka seviyesi kişinin egitim ve bilgi dagarcıgı arttıkça daha faz fazlalaşmaktadır. 

Kişi rüyayı ne kadr çok tekrar ediyorsa ve rüyası uyanma evresine ne kadar yakınsa rüya görme süresi o kadar uzuyor. Tübitak uykunun son evresinde rüyaların 30 dakika ile 45 dakika arası bir mesafeye uzadıgını söylemektedir Memurlar.Net

Sonuç olarak baktıgımızda rüya insan yaşamının vazgeçilmez bir fonksyonudur buna iyi birşey olarak baktıgımızda bilinçli rüya aşamasına ulaşmaktayız bilinçli rüyanın bize sezgisel deneyim yada simulasyonel bir hazırlık gibi gelecek öngörüleri saglamakta bu faydalarının ötesinde rüyalara fazla dalmak kişileri gerçege yabancılaştırarak katatonik, şizofrenik hastalıklara yol açmakta bilinçli rüyanın zor elde edildigi beynin elektrokimyasal özelliklerinden beslendigini rüyaların hatırlanmadıkça, kullanılmadıkça unutularak beynin o bölgelerinde körelmeye yol açtıgını söyleyebiliriz.

Kaynaklar

makalenin içerisinde paragraf sonlarındaki linklerdedir.

Okudugunuz için teşekkürler.

Devamını oku

Gerçekligin dogası üzerine

  1 yorum
Kasım 16, 2021



Bilimde, felsefedei edebiyatta her akıl sahibi insanın aklında benzer soru var nedir bu gerçek olan ? yada neye gerçek diyoruzda ona bu kadar güvenebiliyoruz ? Çaglar boyunca insanlar bu konular üzerine kafa yoruyor bu konu hakkında duyularımızdan zihnimizden, yaşam tecrübelerimizden bahsedip onları sürekli sorguya çekiyoruz, eski insanlarında yaptıgını yaparken her geçen gün bilgimizin arttıgını bu sayede nasıl daha iyi düşünüp gerçek dedigimiz o şeyi daha kapsamlı anlamlandırabilecegimiz aklımızın bir ucundan gitmiyor bugün gerçekligi konuşup gerçekligin dogasını sorgulayacagız.

Tanımı
Kavramsal olarak tanımına baktıgımızda varolan herşeyin kendisi olarak karşımıza çıkıyor. Hiçligin tersi olan gerçek aynı zamanda doganın her bir nesnesinin ayrı ayrı bireysel şartlara baglanmış koşutlu davranışlarının bir tezahürüdürde. yani gerçegi meydana getiren işin temelinde olaylar ve onların meydana getirdigi etkileşimlerdir.

Bir degere sahip olan gerçeklik ise insanların ulşaşmak istedigi dini, tasavvufi, münzevi bir hayatın kazandırdıgı nitelik olarak görülmektedir. İnsanlar hayata karşı bakış açılarını çocukluk yıllarından kalma alışkanlıklarından sıyrılarak kendi varlıklarıyla karşıladıgı ve ona kendilerince bir şekil vermeye başladıkları noktanın adıdırda. (Gerçekle yüzleşmek acıdır ama sizi daha güçlü yapar "F. Nietche nin düşüncelerinden").

Tarihsel perspektif
Dönem dönem farklı yorumlar getirilmiş olan gerçeklik orta çaga kadar mistik güçlerin iradesine atfedilmi, sanayi devriminde meydana gelen her alandaki tekdüzelik gerçekligi nesnel bir doga anlayışına atfetmiş post modernit günümüz bakış açısında ise her insanın kendi özgür iradesinde meydana gelen degişikliklere bu gerçeklik atfedilmiştir. Postmodernist yoruma baktıgımızda aslında bir bakıma bireysel gerçeklerin toplumsal gerçeklerle çatıştıgını görürüz. Mesela estetik algısı kişiden kişiye degişiklik gösterir, kimi insan bir resmi yada müzigi begenir digeri bunu begenmez çünkü onun dünya görüşü kültürel ve zihinsel, kişikilsel yapısı farklıdır digerininki farklı. Ama diyelimki karşıdan karşıya geçeceksiniz önce saga bakarsınız çünkü sizin ülkenizin her şehrinde trafik sagdan akar, eger bakmazsanız araba çarpar ve canınızdan olabilirsiniz yada bir suç haksız yere işlendiyse kesinlikle cezasını bulur buda insanlıgın dogasına göre degişmez uygulamalar bütünüdür. Herkesin kabul ettigi soyut düünyadan yarattıgımız somut gerçekler herkesçe kabul edildiginde bir şüphe duyulmaz gerçege dönüşür.

Ancak bilimsel akıl gerçekligi de şekillendirmektedir biz biliyoruzki hiçbir teori, tez, argüman yanlışlıgı ispatlanmadıkça gerçekligi kanıtlanamaz. Bilimde şüphe bize ortak aklın sayesinde dogayı şekillendirme imkanı vermiştir.

Gerçek türleri
Antik felsefi ögretilere göre temel olan şey ontolojidir(varlık bilim) biz bu varlık bilimini zihnimizle algılar ona şekil verir ve ondan türettigimiz aletlerle ona hakimiyet kurarız. Kesinlikle insanlıgın 18. yy sonraki yükselişi dogaya hükmetme anlayışı üzerine kuruludur, eger o haksızlıga ugruyorsa biz onu korur ve geliştiririz ama yok o bize zulmediyorsa onu cezalandırırız. 
Temel gerçeklik dogadadır insan varolmasada güneş dogacak batacak depremler, seller salgınlar olacak diger canlılar etkilenecek gezegenler devinimini sürdürecek yıldızlar ve karadelikler dogacak ve ölecektir. ancak bu bilgiler (farkına varışlar) duyularımız yoluyla bize ulaşır (ancak duyular yanıltılabilir ama) zihnimizde anlaşılarak yorumlanır ve hafızaya atılır. hafızada biriken çogu şeyde insan uygarlıgını oluşturur.  

Buradan şuna ulaşıyoruz gerçek ve gerçeklik aynı ley degildir; Gerçerk: insan zihninde şekillenmiş olan yerel belirlenim, Gerçeklik ise tümel bir varoluştur. Mesela karşınızda bulunan bir masa vardır masaya siz kavramsal bir tanım atfettiginizde bir gerçege ulaşırsınız ama masayının orada oldugunu tasdik ettiginizde ise gerçekligi oluşturursunuz yine o masayı kullandıgınızda yada ürettiginizde ise gerçek ve gerçekli birleşerek bize üçüncü bir belirlenim sunar şöyle ki

1- Gerçeklik: Dogada varolanın bilgisi, insandan bagımsızdır.
2- Gerçek: İnsan zihninde varolanın bilgisi degişkendir.
3. İnsandan dogaya geçenin bilgisi Homo Saphiens.


Gerçekligin bilimsel boyutları
Bilim gerçekligi bize evrenin ilk başlangıç anından şu anın son saniyesine kadar meydana gelmiş ve gelmesi muhtemele olay ve olguların birbiriyle ilişkilerini açıklayaran bir tanım yapıyor. Çeşitli süreçlerden geçerek meydana gelen atomlar, elementler, insanlar yada galaksiler fizik astronomi, kimya ve matematik yolu ile yeni isimler arıyor.  Dünyada canlı yaşamı ilk tek hücreli canlının mitoz bölünmesi ile başlar o canlı için onun meydana gelmesi onun zamanında kendi açısından degerlendirecegi bir gerçektir. İnsanlık açısından bilimin deney gözlem ile test ettigi gerçeklerin aynı zamanda disiplinler arası bir yorumlamaya da sahip olması gerektigini söylemekte.

Bilgi felsefesi(epistemoloji) bize nasıl akıl yürütecegimizi anlatmaktadır. Bilim ise bunu pratik hayata uygulayarak göstemektedir. Çeşitli olaylar olur ve bu olayların bizim beynimiz için aslında hiçbir önemi yoktur. Mesela iş yerine gideceksinizdir, bunun için ilk önce bir ötöbüse binmeniz gerekir, bunun için karta yükleme yapmanız yükleme içinse paranız olması paranız olması içinse bir getiri kaynagı olması gerekir. Akıl için bu süreçlerin birbirinden hiçbir farkı yoktur mesela ötöbüs yerine başka birşeye binmeniz, para yerine başka birşey kullanmanız yada iş yerine okula gitmeniz gibi hepsi olayın temelinde aynıdır. Bunu farkeden algı bilimcilerimiz nasıl algılarımızı kandırabilir ve yeni duyu şekilleri yaratabilirizin üzerinde çalışmışlar ve başarılı olmuşlardırda. Örnegin sagır ve kör birinin sırtına elektirik verilmiş karar vermesi istendiginde dogru karar vermiş yada bildiginiz Stephan hawking in konuşmak için alet bize gerçekligin duyusal boyutunun sadece bir araç oldugunu göstermiştir.

Özellikle günümüzde bilimsel yöntemlerin çok ilerlemiş ve artık saglam temellere oturmuş olması bize bilimin yanlışlanabilirlik, objektiflik, metadoloji gibi hayati öneme sahip degerleri taşıdıgını efsaneler ve mitlerle gerçeklerin yaratılamayacagını söyler. Bilimin nihai faydalarından olan alet yapma bilgisi insanlık için büyük atılımlar yaşanmasına sebep oldugunu hepimiz biliyoruz bunun gerçekleşmesi için ise heryerde mevcut olan bilginin insan aklının düşünce, bilme, anlamlandırma yorumlama   ve eleştirme gibi a priori(önsel) incelemeden geçmiş olmasını gerektiriyordu.

Bilim temelinde varsayımlarla meydana gelir bu varsayımlardan en önemli aksiyomatik(açık, anlaşılır) olanları şunlardır.
1- Evren/Doga gerçektir: gerçek bilim yalan söylemez, o gerçegi tanımlamaya anlamaya         çalışır.
2- İnsanlar olarak evrenin gerçeklerini anlayabiliriz.
3- Dogadaki olay, olgu ve süreçlerin dogal nedenleri vardır.
4- Dogada tutarlı nedensellik örüntüleri vardır.
5- Dogadan topladıgımız kanıtlar onu açıklamamızı saglar.
6- Dogada hiçbirşey bariz degildir, onu anlamak için deneyler yaparak objektif veriler             toplamalıyız.
7- Doga yasaları sürekli varlan bir kendini tekrarlama ile düzen ifade eder.
8- Bilimsel varsayımlar tutarlı ve üretken olmalıdır.
9- Varsayımlarımız sabit degil degişken olmalıdır.
10- Her varsayımın tar,hsel b,r arkaplanı bulunmalıdır.

Buradan şunu anlıyoruzki bilimin dogru bilgiye ulaşmak için bir rol model oldugu onun kesin gerçeklerin yerini tutmayacagı ve bununda zamanın ruhuna baglı olarak degişebilecegini anlatmaktadır. Esasında bilim gerçekligi dogrudan vermek yerine ona ulaşacak yol ve yöntemleri bize sunmakta.

Felsefi açıdan bakış
Gerçek osmalıcada vaka yani var olan birbirine uydurulmuş, baglanmış (ger) ile ortaya çıkmaktan (çek) türetilmiş bir kelimedir.köklerine baktıgımızda İnsan için gerçegi bagdaştıran en önemli şeyin dil oldugunu görürsünüz. Dil yani konuşma ve yazma kelimeler ile insanın iletişim yetenegini geliştirmiş ve etkileşimde bulundukça insan aklı dogaya uyum ve dogaya hükmetme gibi bazı kazanımlar elde etmiştir diger bir deyişle kavramlar insan varoluşuna öznel bir nitelik kazandırmış onlarla en uç nokta olan düşüncelerimizi elde etmişizdir.
Bu konu için felsefi perspektifde üç kavram dikkat çekmektedir bunlar:
    - Gerçek: insan bilincinden bagımsız varolanlar.
    - Hakikat: Nesnel gerçekligin kendisine uygun bir kavramasal yansıma bulması.
    - Dogru: Hem gerçegin hemde düşünme yasalarının birbiriyle harmonisidir.

Kavramsal gerçeklik şunları barındırır.  
-Bir kavram başka kavramla karşılıklık ilişkisi içermelidir 
-Dogru mantıksal ilkelere uygun olmalıdır.

Gerçekligin özü:
- Öz o şeyin etkilendigi bir akıldan anlaşılıyorsa platoncu gerçeklik.
- O şeyin ne oldugunu anlama yoluna gidiliyorsa aristocu gerçeklik.
-Kendisine özgü yapısı anlaşıldıgında tümeler gerçekliginden bilimsel gözlemlerden ve   kuramsal modellerden bahsedilebilir.

Enstain sonrası fizigin şekillendirdigi düşün dünyasında bir heraklitosçu yapı hakimdir sğrekli degişen bir gerçeklik ile bazı degişmeyen pratagorasçı yapı bulunur bazı şeyler akılla kavranış akılla dogrulanır.

Felsefe ise bize kesin ve net bir gerçeklik yerine degişen sürekli olan ve olabilecek bir şeyler dünyası sunmaktadır. Onun temelinde akıl ile kavranan bir devinim ötesinde ise duyumsanan daha az önemli olan ama varolacak olan bir bilgi yapısı olarak karşılamaktaıdır.

Günümüz açısından bir degerlendirme
Günümüz teknolojisi bize gerçekligin dogasını şekillendirme imkanı veriyor ne diyor mesela sanal gerçeklik veya artırılmış gerçeklik burada bizim duyularımızı kandırarak bize yeni bir gerçek dünya sunulmakta dijital bir çag ve o çagda arkadaşlıklarımız evliliklerimizi, bilgi ve haberleşme imkanlarımızın hepsi internet üzerinden yürütülüyor. İnternet insan için soyut bir elde edilebilir dünya sundu, bu bize üzerine düşünmeye deger bir toplum yapısı veriyor. İnsanlarımız gerçegin degil iyinin ve kötünün peşindeler bu bakımdan gerçekligin ne oldugu onun dogadanmı akıldanmı geldgini bilerek ileri bir bilinç düzeyine ulaşmak önemlidir diye düşünüyorum.



Gerçeklik - Vikipedi (wikipedia.org)
Bilimin Temel Varsayımları: Bilim, Gerçek Arayışını Hangi Temel Varsayımlar Üzerine İnşa Eder? - Evrim Ağacı (evrimagaci.org)

Gerçek Kavramı Üzerine – Düşünüyorum (dusunuyorumdergisi.com)

Devamını oku

Yaratıcı Akıl Dünyayı şekillendiriyor

  1 yorum
Ekim 20, 2021


 Yaratıcı Akıl Dünyayı şekillendiriyor

İnsanlıgın en önemli sorunu hayatın her alaınında bir ölçünün varoldugunu görememeleridir. Geçmişten günümüze büyük fikirler her alanda insanlıgı degiştirmiş ve dönüştürmüştür. Büyük hayaller büyük gerçekleri aynı zamanda yalan ve yanılsamalara sebep olmuştur.

Aklın önemi kesinlikle insanlar arasında anlaşılmaktaydı. bir insanın diger insanların hayatını kolaşylaştırması için buldugu bir yöntem onun digerleri tarafından da kullanılmasını saglamış ve tekrarlar degişimleri ve dönüşümleri oluşturmuştur.  Zamanın ruhunu okumaktan geri kalan statikocular ise her çagda silinip hafızalardan unutulmaya yüz tutmuştur. 

Bu yazının başlıgı kesinlikle tesadüfi yada bir yerden alıntı olarak seçilmedi çünkü salt bir gerçek olan yaratıcı akıl yani insanın dogaya aykırı olarak kendi düzenini kurması bu düzen sayesinde de dogaya hüykmetmesi son 300 yılımızın büyük bir gerçegidir. 

1000 yıl boyunda ortak bir fikir vardı dünyanın merkezde oldugu görüşü ama buna karşılık bir antitez oluşturan kopernik ve ardıllar büyük sentezci olan Newton un 18 ve 19. yy aydınlanma çaglarının yaşanmasına sebep oldular. 

Görüyoruz ki gelişim tesadüfen gerçekleşmiyor. Bir toplumda ortaya çıkan öncüller yanlışda olsa alışkanlıgı yıkıp yerine yeni fikirler ortaya atıyor ancak bunu eksikliklerini gören büyük yapıtcılar bambaşka fikirleri ortaya atıyor sonucunda ise hep birlikte gelişimin insanlıgı ilerlettigini görüyoruz.

Şunu unutmayın lütfen ne bireysel anlamda nede toplumsal anlamda gelişme kolayca elde edilemez bunun için ilk önce fertlerin tek tek düşünce yetenegini kazanabilmesi bunun için ise bişeyleri iyi analiz edip anlamaları gerekir. Çagımızda çok az olan bu anlayıştaki ilerleme yeni yorumlara sebep olacak yeni yorumlardan ise yeni fikirler türeyecekdir.

Neden fikirlerden bu kadar bahsediyorum çünkü insanlıgın en eski düşünce biçimi dinler bir kişinin fikriydi ardından gelen mezhepler, reformlar, yönetsel olgular, bilimsel çalışmalar, 20.yy milliyetçilikleri ve daha nicesi her çagda insanlıgı etkilemişlerdi. Bazı insanlar"yani fikir sahipleri" görüşlerini kendilerini anlayacak ve uygulayacak insanlar topladı etrafına eger bunu başaramasalar kesinlikle unutulurlar ve bu kadar büyük etki yapamazlardı, O insanlarda vaatlerde bulundular bu sayede maddiyeten ve manen bir topluluk olmanın önemi daha iyi anlaşıldı, İşte bir fikir öncelikle soyut bir zihinden çıkarak digerlerine geçer onların gelişmişligi ise zamanın çagına göre o fikirleri ilerletmeleri ile ilgilidir.

Yeni fikirlerin oluşması için bilge kişilerin bulunması gerekir. Bilgeler sahip oldukları alanda en ücra noktadaki bilgileri bile okuyup anlamış yorumlamış kişilerdir ancak onlardan toplumsal ilerlemenin itici gücü olmaları beklenir ama bunu yapamazlar çünkü sizde bilirsiniz ki bir newton un başardıklarını 10 yorumcu bilgin başaramazdı. öyle çünkü fikirler özgünlügünü korudugu sürece gerçege etki eder çogunluk kesin kararlar alabilir ama bu hiçbir zaman kesin ve net bir dönüşümün kapılarını aralamaz.

Asırlar boyu dünnyada şu grçegi görecegiz medeniyet ve barbarlık özgürlük ve saret bilgelik ve cehalet hep bir arada ilerleyecek neden biliyormusunuz çünkü insanlar bir karşıtı olmayan düşünceyi öyle kolayca benimsemezler Şunuda iyi bilmek gerekiyor ki dünyada bilgiden çok cehalet uygarlıkdan çok barbarlık özgürlükten çok esaret prim yapmaktadır. İnsanlar ugruna savaşacakları yüce bir amacı olmadıkları için kendilerine masala anlatan şarlatanların peşine takılıyorlar. Gerçek düşüncenin verdigi büyük bilgeligi tanımadıkları için kendi düzenlerinde insanları fabrikalaştırıyorlar ki bizde uygarlıgın nimetlerinden faydalanabilelim diye. Sorarım size daha gelişmiş olmak sizi daha büyük işler yapmaya sevk etmeyecekse size daha fazla tembellik vaat etmesinin ne önemi vardır ?

Şuna katılıyorum kendi zamanının en iyi okuyan insan gelecegi önceden sezebilir kendi zamanınını iyi okumak isteyen ise geçmişe bakmalıdır. işte toplumda uyanış ve ilerleme öyle bir günlük yada bir kişilik degil uzun bir zamanın evrelere ayrılmış vedakar insanlarının olşuşturdugu şeydir. Bu gelenegi olutşturamayan toplumların başları diktatörlerle sürekli beladadır. Kendisinden başka kurtarıcısı olmayan bir toplum yine kendi emeklerini vedigi büyük bir acıya kendisi katlanacakdır, ne zamanki aklını kullanmaya başlarsa o zaman güneşin ilk ışıkları gibi aydınlanma toplumun ruhuna işleyecektir.

İlerlemenin ilk aşaması farkına varmadır sonrası anlama sonrası çözümleme"degiştirme" çıkarımda bulunmak ve en sonunda ise pratik faydalarını uygulamaktır, diger aşamalara bakılırsa en önemlisi pratik fayda gibi gözzüksede en sonuncu ve en az zaman alan ugraş odur.

17. yy dan 21. yy a çook şey degişti ve çok şeyde degişecek gibi gözüküyor. Bizler sınırlı ömrümüzde bir makine gibi toplumsal yapının içindeki çark gibi kendimize pay biçiyoruz zamanı gelince elbetteki orada bir soruna degişime sebep olacagız o güne kadar sadece bilgi bakımından dolmamız gerekiyor..

Devamını oku

Ruh nedir [Ruhun Meziyetleri]

  Hiç yorum yok
Ekim 12, 2021



 Ruh nedir [Ruhun Meziyetleri]

 Bilmek istiyorum ancak bu bilincin dogasını anlamadan nasıl mümkün olabilir ?

İnsanoglu yaşamın ulaştırabildigi en nadide varlıktır denilmiş eski çaglardan bu yana özellikle son 10 bin yıldır bunu söylerken ortaya konulan haklı gerekçe ise aklın içeriginden başka bir şey degildi. Öncelikle insan düşünüyor bu sayede iyiye yada kötüye seçim yapailiyor, Anlıyor bu sayede hiç bilmedigi konularda ustalaşabiliyor, Hafızasında tutabiliyor uzun bir süre sonra bunu kullanarak Hayata etki edebiliyordu.

Aslına bakarsanız modern bilim Ruha dogu kültürünün bakış açısıyla degilde materyalist bir batı anlayışıyla yaklaşıyor onlara göre ruh da bedenin diger uzuvları gibi vardır ancak insan öldügü zaman oda yok olur eger onu alırsanız bu tıpkı bir gözün yada kalbin çıkartılması gibi yok olacaktır denilmektedir. Mesela bugün beynin üst merkez kısmında bulunan epifiz bezi bugün ruhun merkezi olarak tanımlanmaktadır. Bu merkezde bulunan dmt molekülü ise ruh molekülü denilmektedir.

Orta çag düşünürü leonardo davinci nin üzerinde araştırma yaptıgı cesetlerin beyinlerine baktıgında bu kısımlarında boşlugun oldugunu görmüş bunu yeni ölen hayvanlarda da gözlemlemiştir.Orta çag düşüncesi rönesans etkisiyle ruhun ölümsüzlügünü vaat ederek kendilerinden birçok şey çalan kiliseden bagımsızlaşarak materyalist düşünceleri benimsemiştir. 

 Öncelikle hepimiz hayatın varolduguna bir şüphesi yoktur çünkü etrafımızda gördügümüz şeyler sürekli bir degişim ve oluşum içerisindedir. ruhu ve onun meziyetlerini anlamak için önce maddesel olarak oluşum degişim ve yokoluş kavramlarını inceleyelim.

Oluşum aski çagda iki şekilde anlaşılmaktaydı bir nesne eger kendi iç dinamikleriyle bir hareket meydana getiriyorsa bu nesne varoluyor demekti ama eger bir nesne dışardan bir müdahale ile bir hareket oluşturuyorsa o nesne yaratılıyor demekti. teknolojinin gelişmemesi 15 yy rönesansından önce Bin yıl boyunca yaratılma algısının benimsenmesine sebep olmuştu. Ortaöagdan sonra sanayi devrimi insanların makinelerdeki otomatikleşme yapabilmesi öyle etkilemişki varoluşçuluk ekolojisinin oluşmasına sebep olmuştur.

Oluşum aynı zamanda hem yaratılmayı hemde varolmayı içerir mesela insanlar tek başlarına barolduklarını sanabilir ancak onların belirli bir olgunluga erişmesi birsürü kaynagın kullanımına, şartların ve koşulların onun lehine hareket etmesine baglıdır. Bir insan bu dünya için bir hiçtir ama o insanı doguran bir anne baba korumacı bir şekilde topluluk oluşturdugunda devlet ve dini ortaya çıkartır. 

Kutsal metinlerde ve filozofların düşüncelerinde şunu görürsünüz nasıl oluyorda bir noktanın yarısı kadar olan ilk insan zamanla 2 metreleik bir yer işgal ediyor ? üzerinde detaylıca düşünürseniz hiçbirşeyin tek başına varolmadıgını şeylerin onun üzerinde bir tesiri oldugunu görürsünüz işte ruhumuzda bedenimizde her an her sayiye bir farklı bir evreye dönüşür bütün bebekler birbirine benzer ama zamanla biri annesine babasına benzer öteki türkçe konuşurken bir öbürü fransızca konuşur ortada varlıksal bir kaderden bahsedeceksek buna dogumu örnek verebiliriz ama kendi evinizde degilde komşunun evinde dogsanız bambaşka birisi olurdunuz işte bu o kader anlayışıyla çelişiyor.

Degişim ise tek bir şeyle sınırlandırılamaz birşey büyür küçülür, çogalır, azalır, parçalanır, patlar, çürür, genişler rengi şekli boyutu degişebilir. ama ruhu hep aynı kalır denilmekte. yani ruh dogmamıoş ve yok olmayacaktır o sadece bir su gibi kaynagından akar maddesel bir canlı olan insan bedenine girince insana hayat verir hayvan bedenine girince hayvan bitkiye girincede bitki halini alır. kutsal metinlerde ruhun diger şeyler gibi yaratıldıgını söyler öte alemlere ise yalnızca maddesel olmayan varlıkların ulşaşacagı anlatılır yani buralardan şunu anlıyoruz Ruh bizim maddesel olmayan yanımızdır. Aristo fizigindeki diyalektige bakarsak ikili bir argüman görürsünüz tez, antitez ve sentez = yani beden vardır ve sürekli degişir buna karşın ruhda vardır ama o degişmez hep sabittir ve ölümsüzdür ancak sentezimiz yani bu karşıtların birligine neyi yerleştirecegiz. ?

Yokluk diger bir deyişle dagılma yok olma prtonlarına ve moleküllerine ayrılma kaybolma bütün sufi ve tasavvufi söylemler bu yokluk  yada hiçlik probleminden bahsetmektedir ancak hiçlik evrensel boyutta suyun hiç olmadıgı anlamına gelir ancak yokluk ise bir bardakda suyun olmadıgı olarak degerlendirilir evrensel bir bilince ulaşmak için o hiçligi kavramak gerekir bunun yoluda bu acziyetle çevrili bedenden ayrılmak gerektigi söylenir. Rüyalar bu yoklugu arayan ruhperestlerin tek kaçış noktasıdır yeterince güçlü hayal kuramadıkları için hayatı tesadüfiliklerin getirdigi güzellikte bulurlar ancak şaşmaz bir gerçek vardır ki Modern insan dünyayı hergün degiştirmektedir bu ise bizi gerçekligin üçüncü derinligine taşımaktadır. 

Yokluk kavraması zor birşey ancak bir yaratımdan söz edebilmek için o gerkiyor bize birşey sonsuza kadar var yada yok olamaz sürekli degişir ama kimyasal özelligi hep aynı kalır tahta yanar kül olur kül uçar toz olur... BU tümevarımsal düşünceler bizi mistik doga anlayışı olan reenkarnasyona görütür yani insan ahlaken iyiyse birkaç yüzyıl sonra dünyaya tekrar gelir kötüyse dahaaşagılık bir varlık olarak dünyaya gelir. Matematiksel olarak birşeyi binlerce defa tekrar ederseniz onun tekrar etme olasılıgı artar bu bakımdan haklı olabilir ama sorarım size yüzlerce yıl sonra siz siz olmayacaksanız o halde ne anlamı kalır reenkarnasyonla tekrar dünyaya gelmenin..

Mutlak bir bilinç düzeyi gerekiyor herşeyden önce ruhun meziyetlerini kavrayabilmek için düşüncenin kendi kendisini düşünmesi yani bir şeyi başarmak algılamak yada degiştirmek için degilde yalnızca  kendi kendini düşünmek için var olan bir insan.

Decartes ın düşüncesinde ruhun degişen varlık tözünden hep aynı kalan ruhun varoldugunu anlıyoruz bu töz ise geldigi kaynaga geri gidecekti demekte... Ancak evrim birçok şeyi materyalist açıklamakta denizdeki balıktan plaza insanlarına sürekli bir varoluş mücadelesi sonucu insanın degiştigi gerçegi... 

İnsan gerçekten hafıza bilinç düşünce anlamak ve irade dışında herhangi bir meziyeti olmayan bir ruha mı sahip yoksa onun ruhu gerçekten varlıgı degerli kılan bir çiçek kokusu yada yiyeceklerin tadı gibi kendine has birşeymi bunun maddesel olan şu anda cevaplanamayacagı kesin.

Ek olarak şu belgesele bakabilirsiniz..

Devamını oku

Agaç Dallarının Arasındaki Gökyüzü

  Hiç yorum yok
Eylül 19, 2021

 Agaç Dallarının Arasındaki Gökyüzü

 


Koronavirüsün bilmem kaçıncı haftasının kaçıncı ayı 2 senedir bu kapanma ve bulaş devam ediyor... Hiçbirşey olmadan önceki hayatımıza şöyle bir bakıyorumda galiba biz bişeylerin degerini tam olarak bilmiyormuşuz. Mesela birbirimizle selamlaşmanın beraber bir yerde oturup çay kahve içmenin bir kütüphaneye okula gidip bişeyler araştırmanın, ögrenmenin yolda belde gördügümüz insanlara selam verip, durakta karşılaştıgımız insanlarla ayak üstü üç beş kelime etmenin hadi bunları geçin evinize hasta oldugunuzda size çorba yapıp en kötü ihtimalle soguk aldınız bu havalarda diye bir portakal mandalina soyan elma dilimleyen ailemizden uzaklaştık.


Uzaklaştık kelimenin ttam anlamıyla bu dönemde herşeyden ve herkesden uzaklaştık yapmak istedigimiz şeylerden meleklerimizden, hayallerimizden sevdiklerimizden belki daha birçok şeyden uzaklaştık hepimiz tek birşeye yani kendimize yaklamaya çalıştık sonucunda ne oldu gerçek benligimizi tanıdıkmı mesela geçmişimizle yüzleşip gelecekteki kendimizi kurmak için yeni kararlar aldıkmı büyük çogunlugun boşa geçmiş bir zamanda kendini avutmak için buldugu boş oyun ve eglenceyle geçmiş zamandan başka birşey bulamadıgını görüyorum.

Öyle ya hayatta zamandan başka hiçbirşey geri getirilemez bugunkü biz yarınki olacak olan bizin bir parçasıdır. Her insan ilmik ilmik kendi benligini inşa eder günlük yaşamındaki hataları ve dogrularıyla hergün bir başka insan oluruz işte tam bu sebepten derim ben hep bir insanı tanıyamazsınız asla çünkü bir insanı tanımak bir ömür sürer diye. 

Bazen gerçekten şunu düşünüyorum çogumuz yeterince gelişmemiş gelişmekte olan bir ülkenin  gelişmeye çalışan bir şeyrinde yaşıyoruz annemiz babamız kendimiz alışıldık bir hayatta bişeylerin istedigimiz gibi olmasını istiyoruz iyi bir gelecek herkesin hayali ama buna çok az kişi erişiyor üstelik fazlaca zaman ve emek karşılıgı olarak. sözüm ona peki herşey bizim istedigimiz gibi olsaydı yani dünyada kimse açlık derdi çekmeseydi mesela birileri obeziteden digerleri açlıkdan ölmeseydi bu hasyalıklar olmasaydı kimse kimsenin petrol altın gibi madenleri için birbiriyle savaşmasaydı dünyada daha güzel bir yermi olurdu... sanmıyorum..


İnsanoglu böyledir mayasında vardır kımıl zararlısı gibi devinmeden duramaz onun bu devinmesi yüzünden olur herşey tüm eşitsizlikler savaşlar sevgiler nefretler devam eder gider aslında bütün savaşlarda işin başındayken biraz daha fazla özgürlük için verilir ama sorarım size özgürlügü satın alabilirmisiniz.. imkanlarınız her geçen gün arttıkça kendinizi daha özgür hissediyormusunuz şahsen ben parayla ne özgürlügün ne huzurun nede mutlulugun satın alınamayacagını düşünüyorum.. 

Hayalleriniz sizin hayalleriniz mi yoksa sizden beklenen size aktarılan sizin için tasarlanmış hayallermi hayallerinizi gerçekleştirmek sizi yukarda saydıgım o üç şeye ulaştıracakmı. evet bende memnun degilim dünyanın insanlıgın bu halinden hepimiz milyarlarca yıldızın bulundugu bir evrende küçük bir dünyanın üzerindeki pire kadar olmayan kımıl zararlılarıyız biz iyi degilizki dünyamız iyi olsun.


Asırlardır insalık aynı saçmalıkları bahane ederek birbiriyle ugraştı sonucunda iki adım bile ilerleyemedi gerçek acıyı tatmış yurdundan kovulmuş aşagılanmış insanlar bunun farkına varıp üç beşi hayatın kalkınması ve gelecegin hayal edileninde ötesind eyaşanabilmesi için bir araya gelip birşeyler başarmak istedi kimileri oldu kimileri oluyor kimileride olacak ancak bizim sorunumuzsa bu insanların bize bıraktıkları mirası geliştirip onları büyüten nesller olmak yerine onların mirasını yiyen aptal zevk düşkünü çocuklar olmak.

Son 50 yılda çıgır açıcı büyük bir buluş fikir deha inan toplulugu ortaya çıktımı ?

savaş gözdagı güç hırs bencillik ve uyutulma hepsi bu işte dönem dönem bazı insan toplulugu medeniyeti geliştiriyor içlerinden insanlara yeni düşünce tohumları eken nyazarlar büyük buluşlar yapılmaına ön ayak olan fikirciler ellerindeki durumu sorgularatan filozoflar ve şairler çıkıyor saygı da görüyorlar ama nerde güçlü varsa hemen onlarıda alıp kendi bünyesinde eritiyor gücünün devamını bu şekilde saglıyor.

Birgün dagılır gider parçalarına ayrılır yok olur erir çürür ezilir sona erer yada döönüşür o güçte çünkü her gücün ötesinde daha büyük bir güç mutlaka vardır

tekrar sorarım size bu virüsten tıpkı miltonlarca insan ölmüş 20 yi aşkın büyük salgınlardan anladıgımız gibi ne anladıkyada bundan sonra bizi yada sizi yada seni ne bekliyor...

diger bir soru insanlık için dünya genelinde son 100 yılda idamın kaldırılması ve köleligin yasaklanması dışında gerçekçi bir adım varmı...

Devamını oku